Bugün (13 Aralık 2016) Sultan I. Mahmud’un vefatının sene-i devriyesi. Bilvesile bu büyük devlet adamını hayır ve minnetle yâd ediyoruz.
Osmanlı Padişahı ve 103. İslâm halifesi; Sultan II. Mustafa’nın oğlu, Sultan III. Ahmed’in yeğeni olan Sultan I. Mahmud, 2 Ağustos 1696 senesinde Edirne Sarayında doğar, 13 Aralık 1754’te hastalığına rağmen çıktığı Cuma namazından dönerken (İstanbul) Demirkapı’da at sırtında vefât eder; babası Sultan II. Mustafa’nın da medfun bulunduğu Eminönü’nde Yeni Camii yanındaki Valide Turhan Sultan Türbesine defnedilir.
Sultan I. Mahmud’un Yetişmesi
İlk eğitimine babasının da hocası olan dönemin Şeyhülislâmı Seyyid Feyzullah Efendi ve oğlu İbrahim Efendiden ders alarak başlar. Şehzâdeliğe yükseldiğinde, din ilimlerinin yanı sıra, yüksek fen ilimlerini de tahsil etmiş bir durumdadır. Babasının padişahlığında olduğu gibi, O’nun tahttan indirilişini müteakip tahta çıkmış olan amcası III. Ahmed döneminde de el üstünde tutulur, yetişmesine itina gösterilir. Sultan III. Ahmed tahttan çekilirken kendisine önemli nasihatlerde bulunur.
Patrona Halil İsyanı
Tahta çıktığı dönem, Osmanlı Sultanlarının evvelki nüfuzunu kısmen de olsa kaybettikleri bir dönemdir. Buna bağlı olarak saltanatının ilk yıllarında ‘Patrona Halil İsyanı’ olarak bilinen hadisenin etkileriyle karşı karşıya kalır. Devletin bekasını sağlama amacına yönelik kurulan planın hayata geçirilmesiyle Patrona Halil ve beraberindekiler öldürülür; olay sebebiyle vuku bulan halk ayaklanması da Sultan’ın halka yaptığı çağrının halkta bulduğu karşılık vesilesiyle kısa süre içerisinde başarılı bir şekilde bastırılır.
Saltanatı Dönemindeki Mücadeleler ve Savaşlar
Sultan I. Mahmud’un takriben 24 yıl sürmüş olan saltanatının en önemli savaşlarını İran, Avusturya ve Rusya ile yapılan savaşlar oluşturur. İlki 1730-1732 yılları, ikincisi 1735-1736 yılları, üçüncüsü 1742-1746 yılları arasında olmak üzere İran’la üç defa karşı karşıya gelinir. İlk savaştan galibiyetle çıkılmasına rağmen antlaşma şartları bir açıdan Osmanlı Devletinin kaybına yol açar. Bu durum, Sadrazamın da azledilmesini beraberinde getirir. Gerçekleşen 2. Savaş, Osmanlı Devleti’nin bazı önemli toprakları kaybetmesiyle sonuçlanırken, 3. savaş ise meşhur Kasr-ı Şirin antlaşması ile neticelenir.
Osmanlı Devleti, doğuda İran ile mücadele ederken, batıdaki düşmanları (Avusturya ve Rusya) da boş durmaz ve fırsattan istifadeyle iki ayrı koldan saldırıya geçerler. Sultan I. Mahmud’un tercihlerinde ne kadar isabetli bir padişah olduğu; Rusya üzerine gönderdiği Muhsinzâde Abdullah Paşa’nın ve Avusturya üzerine gönderdiği Hekimoğlu Ali Paşa’nın ve yaptığı görev değişiklikleri sonrası göreve gelen diğer devlet adamlarının başarıları sonucunda ortaya çıkar.
Kapitülasyonların Verilmesi Hata mıydı?
Kapitülasyonlar (yabancılara sağlanmış birtakım hukukî ve ticarî imtiyazlar), Osmanlı düşmanları başta olmak üzere, Osmanlı Devleti’ni müdafaa ve muhafaza ettiklerini söyleyen bir kısım tarihçiler tarafından da bir hata olduğu iddiasıyla sıkça gündeme getirilir. Osmanlı tarihi incelendiğinde kapitülasyonlara ilk kez, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Fransa’ya verilmiş olan kapitülasyonlarla rastlanır. İlki, Atlas Okyanusu ticaretinin hızına ve gelişimine ayak uydurabilme niyetiyle verilmiş olan bu kapitülasyonların, Sultan I. Mahmud döneminde imzalanan Belgrad Antlaşmasına bağlı olarak süresiz hâle getirilmiş olmasının sebepleri ise bu antlaşmanın ve Fransızların o dönem üstlenmiş oldukları arabulucu rolünün öneminde aranmalıdır.
Sultan I. Mahmud’un Şahsiyeti
Tarihçiler, oldukça zor bir dönemde tahta çıkmış olmasına rağmen, gerilemeye yüz tutmuş olan devletin bu durumunu uzun bir süre geciktirmeyi ve huzur ortamını sağlamayı başaran Sultan I. Mahmud’u son derece anlayışlı ve zeki, hamiyetli, lütufkâr ve merhametli bir zât olarak tavsif ederler. Hüküm vermede aceleci olmadığı, istişareyi elden bırakmadığı; ilim, sanat ve edebiyat meclislerine iştirak ettiği ve devrinde önemli eserlerin kaleme alındığı nakledilir. Şiire de özel ilgi duyduğu ve yazmakta da mahir bulunduğu, ‘sebkatî’ mahlasını kullandığı bilinir. Bizzat sefere çıkmamış ve savaşlara iştirak etmemiş olmasına karşın, Şeyhülislâm’ın kendisine ‘Gazi’ unvanı verdiği kaydedilir.
Sultan I. Mahmud, Şia ile olan mücadelesini de tavizsiz bir şekilde yürütür; Caferîliğin 5. Mezhep olarak kabulüne şiddetle karşı çıkar, İran ile yapılan antlaşmalara Sünnîliğin tanınması ve Sahâbeye (Rıdvanallâhu Te‘âlâ Aleyhim Ecma‘în) edepli ve saygılı olunması noktasında maddeler koydurur.
Sultan I. Mahmud Döneminin Eserleri
Hekimoğlu Ali Paşa Camii ve Külliyesi, O’nun devrinin en büyük eseridir. İsmini taşıyan çeşme Tophane’de, Arap İskelesi Camii Beşiktaş’ta, İskele Camii adlı bir başka cami ve Yıldıztepe Mescidi Rumeli Hisarında, Hacı Beşir Ağa Külliyesi ve Saliha Sultan Çeşme ve Sebili Cağaloğlu’nda, Vezir İbrahim Paşa Camii Erzurum’da, Osman Paşa Külliyesi Halep’te, Habbaniye Sultan I. Mahmud Tekkesi ve Sebili Kahire’de aynı dönemde imar edilmiş dönemin diğer bazı eserleridir. İnşa edilen eserlerin yanı sıra onun devrinde, pek çok eser de tamir edilir ve onarılır. Başta Ayasofya Kütüphanesi olmak üzere, önemli kütüphanelerin kuruluşu ve duraksamış olan matbaaya yeniden önem atfedilmesi O’nun döneminin önemli gelişmelerindendir.