Bir ilmin kıymeti, mahiyeti ve gayesi ile bilinir. Bu itibarla, velilerin tasavvufu ne şekilde tarif ettikleri mühimdir. Bu tariflerin her birinde mühim hikmetler vardır. Konuyla ilgili kitaplarımızda bu tanımların bin hatta iki bine kadar ulaştığı ifade edilir. Bu durum, tasavvufun mana ve mefhum kapsamının genişliğinden kaynaklanmaktadır.
Muhakkak ki, tasavvufun temeli ilimdir. İmam el-Ğazâlî (Rahimehullâh) bu münasebeti şöyle beyân etmiştir: “Ey Allah Te‘âlâ’ya ibadet etmek yolu ile manevî mertebelere yükselmek isteyen, cehennem azabından kurtulup Allah Te‘âlâ katında iyiler zümresine girmeyi gaye edinen kişi! Bu dileğine erişebilmen için en önemli işin, ilim öğrenmektir. Çünkü ilim, bu dairenin kutbudur. İnsanlara gerçek yolu öğreten odur.
Bundan sonra ikinci önemli işin ibadettir. İlim ve ibadet, iki ulu cevherdir ki, bu gördüklerinin tümü onları kazanmak için yaratılmıştır. Cenâb-ı Hakk’ın gönderdiği peygamberler, onlara indirdiği kitaplar, bu yer ve gökler ve bu ikisinde bulunanların hepsi, her şey bunları, bu iki değerli pırlantayı elde etmek için var olmuşlardır.”[1]
Büyük sûfî imamlarının aşağıda yer alan tanımları, tasavvuf ilminin geniş kapsamının kısa bir özeti niteliğindedir.
Sûfî Büyüklerinden Bazılarının Tasavvuf Tarifleri
Rüveym (Rahimehullâh)’a “Tasavvuf nedir?” diye sorulunca: “Nefsi, Allah Te‘âlâ’nın iradesine vakfetmektir” cevabını verir.[2]
Cüneyd-i Bağdâdî (Rahimehullâh) ise şöyle der: “Tasavvuf, Hakk’ın seni sende öldürmesi ve Hakk ile diriltmesi, hiçbir şeyle alakan kalmayıp sadece Allah Te‘âlâ ile beraber olmandır.”[3]
Şiblî (Rahimehullâh) şöyle demiştir: “Tasavvuf, Allah Te‘âlâ’nın dışında hiçbir kasıt ve murâd olmaksızın Allah Te‘âlâ ile beraber olmaktır.”[4]
Zünnûn-i Mısrî (Rahimehullâh)’a sûfîler hakkında sorulunca: “Sûfiler öyle bir topluluktur ki, her şeyi terk edip Allah Te‘âlâ’yı tercih etmişler, Allah Te‘âlâ da onları diğer her şeye tercih etmiştir.” şeklinde cevap verir.[5]
İbn Acîbe (Rahimehullâh) şöyle söyler: “Tasavvuf, meliklerin meliki olan Hazreti Rahmân’a kavuşma yolunu öğreten ilimdir. Tasavvuf, bâtını, bütün rezilliklerden temizleyip fazîletlerle süslemektir. Başı ilim, ortası amel, sonu ise ihsândır.”[6]
Abdurrauf el-Münâvî (Rahimehullâh) nakleder: “Tasavvuf, gönlün bulanıklığını temizler ve doğru düşünebilmenin kapısını aralar.”[7]
Şeyh Zerruk (Rahimehullâh) şöyle anlatmıştır: “Tasavvuf için yaklaşık iki bin tarif yapılmıştır. Tüm bunların özeti, Allah Te‘âlâ’ya sıdk ile yönelmektir.”[8]
Dipnotlar
[1] İmam el-Ğazâlî, Minhâcü’l-Âbidîn, s. 44.
[2] Ebü’n-Nasr Serrâc Abdullah b. Ali b. Muhammed b. Yahyâ et-Tûsî, el-Lüm‘a fi’t-Tasavvuf, s. 45; Abdülkerîm el-Kuşeyrî, Risâletü’l-Kuşeyriyye, s. 465.
[3] Şihâbüddîn es-Sühreverdî, Avârifü’l-Me‘ârif, s. 62; el-Lüm‘a fi’t-Tasavvuf, s. 45.
[4] Avârifü’l-Me‘ârif, s. 62
[5] el-Lüm‘a fi’t-Tasavvuf, s. 46; Risâletü’l-Kuşeyriyye, s. 467.
[6] İbn Acîbe, Kitâbu Mi‘râci’t-Teşevvüf ilâ Hakâiki’t-Tasavvuf, s. 25,26; Abdüllatif Sâlih Farfûr, Usûlü’t-Tasavvuf, s. 25.
[7] Abdurraûf el-Münâvî, Kevâkibü’d-Dürriye fî Terâcimi Se‘âdeti’s-Sûfiyye, c. 1, s. 312.
[8] Ahmed Zerrûk, Iddetü’l-Mürîd, s. 13.