Aralık ayının sonunun gelmesiyle birlikte, her sene olduğu gibi bu sene de İslâm’a hizmetleri ve şanlı tarihiyle bizi üzerinde barındıran topraklarımıza ve milletimize hiç yakışmayan noel hazırlıkları ve kutlamaları başlamış durumda. İslâm’a göre farklı dinlere ait merasimlerin kutlanması kesinlikle haramdır, buna tevessül edenin küfründen korkulacağı elfâz-ı küfür kitaplarında ve fıkıh kitaplarının elfâz-ı küfür ya da mürted bahislerinde açıkça beyan edilmiştir.[1]
Bâtıl dinlerin de hiçbirinde, başka din mensuplarının dinî anlam taşıyan bayram ve özel günlerini kutlamak meşru değildir.[2] Zira diğer dinlerin dinî özellik taşıyan âdetlerini tatbik etmek ya da onlara ta‘zîmde bir sakınca görmemek, o dinlerin ilgili insanlara sirayetinin yolunu açan en önemli hususlardan biri olmaktadır. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyet-i kerimede Yahudiler, Hristiyanlar ve Mekke müşrikleri özelinde, İslâm’dan gayrı bir inanışa sahip olanların dost edinilmemesi, onlardan uzak durulması önemle vurgulanmıştır.[3] Hadîs-i şerîflerdeki nebevî ikazlar, farklı din mensuplarına benzemenin ya da benzemeye çalışmanın kişiyi onlardan yapacağı şeklindedir.[4] Ashâb-ı Kirâm Hazerâtı (Rıdvânullâhi Te‘âlâ Aleyhim Ecma‘în) da bu konuda Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in yolunu devam ettirmiş[5], daha sonra ulemâ da aynı anlayışı usulüne menhec kılmıştır.[6]
İlmihal kitaplarımızda[7] da çok açık yer alan bir husus olmasına rağmen bu kutlamaların bu derece yaygın olması ve insanlar tarafından hiç tereddüt edilmeden, hiç sakınılmadan ve en tehlikelisi de kalben herhangi bir sakınca görülmeden meşru kabul edilircesine karşılanması, i‘tikâdî anlamdaki büyük bir boşluk ve cehâletin de göstergesi olmaktadır. Bu tespit, temel sorunumuzun Yılbaşı, o ya da bu değil, i‘tikâd ve bilinç sorunu olduğunu işaret etmektedir.
Yaşamakta olduğumuz memleketteki inanç sorunu (Ehl-i Sünnet İ‘tikâdınından uzaklık) ciddi ve topyekûn bir seferberlikle ele alınarak acilen izale edilmesi gereken bir sorundur. Bu konudaki eksikliklere, böyle bir ilim ve eğitimin herkese ulaştırılması konusundaki noksanlıklara rağmen, Yılbaşı vb. gibi konular üzerinden insanlar yeri geldikçe ikaz edilmeli, insanların dinî kimliğine zarar verecek bu tür işlerden sakındırılması konusunda, bir vazife bilinciyle hareket edilmelidir.
İlmihal seviyesinde açık ve net bir konu olduğundan, bu tür kutlama ve merasimlere ta‘zîm etmeksizin bile olsa iştirak etmek, hanesinde bile olsa bu geceye has en küçük bir uygulamada bulunmak, cehâletin mazur kabul edilebileceği davranışlardan sayılamayacaktır![8]
Bu Günlerde Uyarıcı ve Sakındırıcı Olmayanlar Mesuldürler
Hiçbir Müslüman, şahit olduğu günahlara ve günahkârlara kayıtsız kalamaz. Hakiki bir mü’min günahlar konusunda insanları mutlaka ikaz etmek ve sakındırmak zorundadır. Elindeki imkânlar nispetince günahlarla mücadele etmeli, onu izale etme konusunda ısrarcı olmalı, üslubunu ve tavrını yerine göre belirleyerek başta yakınlarını ve akrabalarını, sözünün geçeceği dostlarını, hassaten komşularını ve bununla da kalmayarak gücü oranında erişebildiği bütün insanları, işledikleri günahın farkında olmadıkları ciddi boyutundan haberdar etmelidir.
Bu günler, mü’minin uyanık olma, kimliğini izhâr etme ve dinînin gereğini yerine getirme konusunda en mühim günler ve durumlardır. Bu gibi günlerden rahatsızlık duymamak, onlara iştirak etmeden bile olsa, kalben buğzetmemek, son nefesi imanlı olarak teslim edememe sebeplerinden sayılmıştır.[9]
Toplumsal İsyan Helâk Sebeplerindendir
Yılbaşı kutlaması bir tür etkinlik ve merasime dönüştürülerek toplu bir şekilde gerçekleştirildiğinden, günahlar bu etkinlik ve merasimler kapsamında toplu bir şekilde işlenmekte ve bu durum aynı zamanda bir ‘toplumsal isyan’ durumuna gelmektedir. Piyango bileti, şans oyunları gibi Kur’ân-ı Kerîm’de haramlığı açıkça tebliğ edilmiş yasaklarla başlayıp alkol, uyuşturucu, kadın-erkek ihtilat ve burada yazamayacağımız derecede dinîmizce isyan niteliği taşıyan hâl ve hareketlerle devam eden, ‘sadece televizyon seyrediyor ya da kuruyemiş, çerez yiyor, helâl olan içeceklerden tüketiyoruz’ diyenlerin de müdahil olduğu bâtıl merasimlerin böylece toplu bir şekilde gerçekleştirilmesi, bu gün ve gecelerin birer toplumsal isyana dönüşmüş olduğunun en açık göstergesidir.
İşte tam bu noktada, geçmişte helâk edilmiş olan kavimlerin toplumsal isyanları sebebiyle helâk edildikleri hatırlanmalı, masum gibi gösterilmeye çalışılan bu merasimlerin esasında gök kubbenin yere düşürülmesine kadar sebep olabilecek derecede sakınılıp sakındırılması gereken ameliyeler olduğu fark edilmelidir. Ayrıca toplu helâkin önüne geçen durumun, Hazreti Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in ‘âlemlere rahmet’ olarak gönderildiği hakikati olduğu kavranmalıdır.[10] Buna mukabil, toplu isyan sebebiyle inmesi muhtemel olan bela ve musibetlerde iyi-kötü ya da muhsin-musi’ (salih amel işleyen – isyan eden) ayrımı yapılmayacağı, bela geldiğinde ayırt etmeksizin herkesi içine alacağı hususu dikkatlerden uzak tutulmamalıdır.[11]
Bu sebeple, bu konuda uyarıcı ve sakındırıcı olmayanlar, bildiklerini tebliğ etmekten geri duranlar mutlaka mesul sayılacak ve bu konuyla ilgili olarak sorguya çekilecek, toplumsal isyana karşı sessiz kalmanın vebaliyle baş başa kalacaklardır. Noel gecesine ta‘zîm için katledilen hindiler ve kesilip süslenen çam ağaçları da ahirette, bu fiilleri işleyen kimselerin aleyhine şahitlik edeceklerdir.[12]
Gün, Hicret Faziletine Erişme Günüdür
Yılbaşı günleri ve aynı mahiyetteki gün veya zaman dilimleri geldiğinde tebliğ ve ikazın yanı sıra aynı zamanda küfür, fısk, günah ve her türlü ma‘siyetten uzak durmak bakımından Müslümanlar için ‘hicret’ niteliği taşımaktadır.[13]
Yılbaşı gecesi yapılması gereken temel vazifeler, daha önce kaleme alınmış olan bir yazımızda açıkça şu şekilde ifade edilmiştir:[14]
- Yılbaşı veya Noel adı altında herhangi bir kutlamada bulunmayınız, o güne mahsus yiyecek, içecek veya o güne mahsus mekânlardan uzak durunuz.
- Fıkıh âlimleri: “Müslüman olmayanlara ait herhangi bir bayrama, onların bayramını kutlamak kastıyla katılmak, onlardan bir hediye almak veya onlara bir hediye vermek, küfre götüren sebeplerdendir” demişlerdir.
- Yine aynı kasıtla hindi almak vb. uygulamalardan uzak duralım.
- Ev ve iş yerlerimizde Noel reklamı içeren ışıklandırma, teşhir, vitrin süsleme gibi uygulamalardan uzak duralım. Aksine bu uygulamaları protesto edelim.
- Şans oyunu yutturmasıyla hayatımıza bulaştırılan Milli Piyango kumarından uzak duralım.
- Özellikle bu konuda çevremizi uyararak kamuoyu oluşturalım.
- “Noel Kutlamak Hristiyanlara Benzemektir”
- “Noel Kutlamak Hristiyanlara meyil etmektir”
- “Noel Kutlamak Hristiyanları dost edinmektir”
- “Noel Kutlamak Hristiyanlar gibi olmaktır”
- “Siz Hiç Kurban Bayramında Evine Koç Götüren Hristiyan Gördünüz Mü?”
Noel, Hazreti İsa’nın Doğumunu İfadeden Uzak Bir Gündür
Bazı kardeşlerimiz noel konusunda meselenin ehemmiyetini kavrayamadıklarından: ‘Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in doğum gününü kutluyoruz, birçok Peygamberin (Salavatullâhi Alâ Nebiyyinâ ve Aleyhim Ecma‘în) kurtuluş günü olan Âşûrâ gününe ta‘zîm ediyoruz da, Hazreti İsa (Aleyhisselâm) gibi ülûl-azm ve kıyametten önce aramıza inerek bize –İslâm ile- hükmedecek bir peygamberin doğumuna neden ta‘zîm etmiyoruz’ şeklinde soruyorlar. Bu konuda evvela milâdî takvimin 1 Ocak’ı başlangıç tarihi olarak belirlenmesinin izafi bir şey olduğunun ifade edilmesi gerekiyor. Bu sonradan kurgulanmış ve bu şekilde 1 Ocak’a atfedilmiş bir şeydir. Hazreti İsa (Aleyhisselâm)ın doğduğu gün konusunda, Hristiyanlar da ittifak edebilmiş değildir. Kutsal saydıkları kitaplarında da bu konuda giderilmesi kâbil olmayan tearuzlar bulunmaktadır.
Ayrıca Hazreti İsa (Aleyhisselâm)a Hristiyanlar tarafından ulûhiyet atfedilmesi sebebiyle O’na bu şekilde şirk unsurları içeren türden ta‘zîmin herhangi bir şekilde meşru kabul edilebilmesi İslâmî açıdan asla mümkün değildir.
Maddi Kazanç İçin Bu Günleri Fırsat Görmek Mü’min Kimliğiyle Bağdaşmaz
Ticaretle uğraşan yahut esnaf olan kardeşlerimiz alış-veriş canlandığından bu günleri fırsat olarak görmekte, piyasanın hareketliliğinden istifade ettikleri gerekçesiyle bu tür etkinlikleri olumlu karşılamaktadırlar. Unutulmamalıdır ki, ma‘siyete sebep olan hiçbir şeyden mü’minlere bir fayda gelmez. Buna hizmet eden veya vesile olan işlerden sağlanacak kazanç da bir hayır getirmeyecektir. Muhakkak ki Allah Te‘âlâ, rızık verenlerin en hayırlısı, rızkı elinde bulunduran hakiki mercidir.[15]
Son Yıllardaki Durum Geçmiş Senelere Nazaran Ümit Vericidir
Şeyhimiz Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri de Mü’minleri sakındırma noktasında her konuda olduğu gibi, noel gibi topyekûn günah işlenen bir geceden sakındırmak için uyarılarını senelerdir tekrar etmektedir. Yılbaşı yaklaştığında insanları ikaz etme sadedinde sohbetler tertip etmiş, hutbelerde ve muhtelif vaazlarında bu konunun sakıncalarını bütün boyutlarıyla işlemiştir.[16] Câmiâmızın hocaları da bu konuda her fırsatta sohbetlerde uyarıcı olmuşlardır ve her seneki gibi bu sene de bunu yapmaya devam etmektedirler.
Son birkaç yıldır, geçmiş senelere nazaran toplumun bu konuda daha hassas olduğu gözlemlenmektedir. Bunda İslâmî neşriyatın, sohbetlerin artması, insanların bunlara daha çok teveccüh göstermelerinin etkisi muhakkaktır.
Hocasıyla, münevverleriyle ve İslâm şuuruna sahip her kesimden bütün mü’minlerin daha özverili çalışmalarla daha çok insana ulaşıp daha büyük bir kesimi bilinçlendirmesi ve bu yolla özlediğimiz toplumun kısa zamanda inşa edilip gelişmesi ve de büyümesi temennisiyle…
Dipnotlar
[1] Fetvâ Kitâblarında Yer Alan Fetvalardan Bir Kısmı:
“El-Hulâsa”isimli fetvâ kitâbında şöyle denilmektedir: Bir kimse “Nevrûz” gününde bir Mecûsî’ye yumurta hediye etse kâfir olur; çünki Mecûsî’ye küfründe ve hatalarında yardımcı olmuştur.
“Mecmau’n-Nevâzil” isimli fetvâ kitâbında şöyle yazılmıştır: Mecûsîler, Nevrûz gününde toplansa ve bir Müslüman, onlar için, “güzel bir adet koydular,”dese, kâfir olur; çünkü bu sözü ile küfrü kabûl etmiş olur.
“Fetâvâ-i Suğrâ” isimli fetvâ kitâbında şöyle denilmektedir: Bir kimse, daha önce satın almadığı halde, özellikle “Nevrûz” gününe saygı için bir şeyler satın alırsa kâfir olur; çünkü bu hareketi ile kâfirlerin bayramına saygı göstermiş olur. Ancak, ihtiyaç sebebiyle satın alırsa o zaman bir şey lâzım gelmez. Bir kimse, bir insana “Nevrûz” gününde bir hediye verse ve bununla “Nevrûz” gününe saygı göstermeyi kastetse kâfir olur. Bir öğretmen birinden “Nevruzluk hediyesi” istese, istenen kişi, verse de, vermese de “öğretmenin kâfir olması”ndan korkulur.
“Tetimme” isimli fetvâ kitâbında şöyle yazılıdır: Ebû Hafs el-Kebîr’den şöyle rivâyet edilmiştir: Bir kimse elli sene Allah (Celle Celâluhû)na ibadet etse sonra Nevrûz günü gelse ve bu güne saygı için müşriklere bir şey hediye etse Allah (Celle Celâluhû)na küfretmiş ve elli senelik ibadetini yok etmiş olur.
– Bir kimse Nevrûz günü kâfirlerin toplandığı yere giderse kâfir olur; çünkü bu, küfrünü i’lân etmektir.
(Bu bölüm Hüseyin Avni Hocamızın, ‘Hangi Yılbaşı!?’ başlıklı yazısından nakledilmiştir. Fetvaların aslı Molla Aliyyü’l-Kârî’nin Fıkhu’l-Ekber şerhinde ve başında da ifade ettiğimiz gibi, elfâz-ı küfür alanında kaleme alınmış müstakil kitaplarda, fıkıh kitaplarının mürted bahislerinde ve küfür konusuna dair kaleme alınmış kelâmî eserlerde mevcuttur.)
[2] Yahûdîler de günümüzde Hristiyanların Noelini kutlamayı yasaklamakta ve bu yasağa riayet etmeyenleri müeyyidelere tabi tutmaktadırlar.
[3] Yahudi ve Hristiyanların yolundan uzak kalmaya dair duâ ile tamamladığımız Fâtiha Sûresinin son âyeti ve “Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin, onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır” şeklinde Maide Sûresi’nin 51. Âyet-i kerimesi, bu manayı ifade eden âyet-i kerîmelerdendir.
[4] “Bizden başkasına kendini benzeten, bizden değildir.” Kendinizi Yahûdîlere ve Hristiyanlara benzetmeyiniz.” “Kim kendini bir kavme benzetirse o, onlardandır.” Kim bir kavmin (topluluğun) karartısını (kalabalığını) çoğaltırsa o, onlardandır.” [Tirmizi(2695) v.d.; Ahmed İbnu Hanbel (2/50); İbnu Ebî Şeybe (19747,33687); Abd İbnu Humeyd (848); Ebû Dâvûd (4027); Tahâvî, Şerhu’l-Müşkil (231); Beyhakî, Şuabu’l-Îmân (1154,1199); Taberâni,Müsnedü’ş-Şâmiyyîn (216); İbnu Ebî Şeybe, el-Musannef dipnotu: M. Avvâme tahkîkı (10/286,287); Ebû Ya’lâ (el-Metâlibu’l-Âliyye:2/42, H:1605).]
Bu hadîs-i şerîflerdeki benzemeden maksat; fiillerde, sözlerde, kıyafetlerde, bayramlarda, âdet ve ibâdetlerde benzemektir. (İbnu Kesîr, Bakara Sûresi 104. Âyeti kerîmenin tefsiri)
[5] Bu konuda Sahâbe-i Kir‘âm’dan nakledilebilecek pek çok eser gelmiştir. Biz burada bir haberin nakliyle iktifa etmek istiyoruz. Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh)ın diğer din mensuplarına benzeme konusunda şöyle buyurduğu haber verilmiştir: “Dinleriyle ilgili konularda Allah düşmanlarından uzak durun. Zira Allah’ın gazabı onların üzerine iner.” (Bu nakil ve Sahâbeden benzer söz ve tavırların yer aldığı geniş malumat için bkz. İmam es-Suyûtî, “Hakikatu’s-Sünne”)
[6] Ulemâ her konuda hüküm verirken tefakkuhu esnasında inançta, fikirde ve amelde gayr-ı müslimlere benzememeyi önemli bir usûlî kaide olarak benimsemişlerdir. Fıkıh kitaplarında da bu konuyu pek çok örnek üzerinden açıkça görebilmek mümkündür. Ulemânın ve Evliyânın büyüklerinden İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri de bu konu üzerinde önemle durmuş ve insanları mektuplarıyla sakındırmıştır:
“İki dîni tasdik eden dahi, şirk ehlinden sayılır. İslâm hükümleri ile küfrü bir araya getirmeye teşebbüs eden dahi müşriktir. Hâlbuki küfürden teberrî etmek (uzaklaşmak), şirk şâibelerinden sakınmak tevhiddir.’ buyurarak, şöyle devâm eder: Hindûların büyük bildikleri günlere tâzîm, Yahûdîlerce bilinen âdetlere uymak küfrü îcâp ettirir. Nitekim ehl-i İslâm’ın câhilleri, bilhassa kadınlar, küffârın belli günlerindeki küfür merâsimini icrâ etmektedirler. Bunları, kendileri için de bayram kabul edip, kızlarının ve kardeşlerinin evlerine onlar gibi hediyeler yollarlar… Böylelikle o merâsîme tam mânâsı ile îtinâ ederler.” (Mektubât-ı Şerife, 3 /41)
[7] “Mehrican gününe ta‘zîm etmek haramdır.” Bkz. Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli, Yasin Yayınevi, İstanbul 2015, s.354.
[8] Küfre düşme konusunda cehâletin mazur sayılıp sayılmayacağına dair detaylı malumat için bkz. İsmailağa Telif Heyeti, İfrat-Tefrit Arasında İman ve Küfür, Siraç Yayınevi, İstanbul, -2015, s.115-116. (Bu eser, Nuh İbnü Mustafa el-Konevî’nin, ‘el-Fevâidü’l-Mühimme fî Beyâni İştirâti’t-Teberrî fî İslâmi Ehli’z-Zimme’ adlı eserinin tahkikli tercemesidir.)
[9] Günahları küçümsemek, haram olduğu haber verilen söz, fiil ve davranışlardan kaçınmamak ve bunlardan kalbî bir rahatsızlık da duymamak, birçok eserde imansız ölme sebepleri arasında zikredilmiştir. İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Hazretleri, böyle merâsimleri icrâ ile ehl-i küfre benzeyenlerin acıklı sonunu şu ifâdeleriyle haber verirler:
“Bir defâsında, bir hastanın ziyâretine gittim. Ölümü yaklaşmıştı. Hâline teveccüh ettiğim zaman gördüm ki kalbi, şiddetli zulmet içinde. Her ne kadar bu zulmetin kalkması için teveccüh ettiysem de kalkmadı. Çokça teveccühten sonra bilindi ki, bu zulmetler, kendisinde saklı duran küfür sıfatından nâşîdir. Bu sıkıntıların menşei dahi, küfür ehli ile dost geçinip durmasıdır. Bundan sonra belli oldu ki bu zulmetlerin def’i için teveccüh, yerinde bir iş değildir. Zîrâ onun bu zulmetlerden temizlenmesi cehennem azâbına kalmıştır. Ki küfrün cezâsı da odur. Ve bana mâlum oldu ki, onda îmandan bir zerre miktarı mevcuttur ve bunun bereketiyle cehennemde ebedî kalmaktan kurtulacaktır.” (Mektubât-ı Şerîfe, 1/266)
[10] Dünyada toplu helak ve toplu azabın Hazreti Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in gönderilmesiyle birlikte kaldırıldığına dair İbnu Kesîr Tefsirinin Enbiyâ Sûresi 107. âyet-i kerimenin tefsir edildiği kısmına bakılabilir. İlgili rivâyetler orada kayıtlı bulunmaktadır. Ayrıca “Sen içlerindeyken onlara azap edecek değiliz.” (Enfal Sûresi:33) âyet-i kerimesi ve benzer manaları ifade eden diğer âyet-i kerîmeler de bu konuyla ilgilidir.
[11] “Öyle büyük bir günahtan (günahların sebebiyet vereceği kargaşa ve) azaptan iyice sakının ki o, içinizden özellikle o zulüm(leri) işlemiş olan kimselere isabet etmez (, bilakis eseri hepinizi etkiler)!” (Enfâl Sûresi:25) âyet-i kerimesi ve bu manayı ifade eden diğer bazı âyet-i kerîmeler, zulüm ve birkaç sebepten ötürü gelecek olan belanın iyi-kötü ayırt etmeyeceğini beyan etmektedir. Zulümle beraber ma‘siyetten sakınmama ve bunun toplumun önemli bir kesimi tarafından benimsenmesi de, belânın toplu bir şekilde indirilişinin sebepleri arasında sayılmıştır.
[12] Zilzâl Sûresinin 4. âyet-i kerîmesindeki: “…İşte o gün; o, bütün haberlerini anlatacaktır.” O gün yeryüzü, üzerinde iş yapan herkesin yaptığını anlatacaktır. İmâm Ahmed İbnu Hanbel der ki: Bize İbrahim… Ebu Hüreyre’den nakletti ki; Rasûlullâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bu âyeti okumuş, sonra ‘yeryüzünün haberleri nedir?’ demiştir. Orada bulunanlar ‘Allah ve Rasûlü en iyisini bilir’, demişler de Rasûlullâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bunun üzerine şöyle buyurmuştur: ‘Yeryüzünün haberleri her kulun ve cariyenin üzerinde yapmış olduğu amele şehâdet ederek; şu ve şu amelleri şu ve su gün yaptı, demesidir. İşte onun haberleri bunlardır.’
Taberânî’nin el-Mu’cem’inde îbn Lehîa… Haris İbnu Yezîd’den nakleder ki; o, Rebîa el-Cüveşî’nin Rasûlullâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle dediğini işittiğini nakletmiştir: ‘’Yerden korununuz, çünkü o sizin annenizdir. Onun üzerinde ister hayır, ister şer olsun kim bir şey yaparsa; mutlaka o, bunu haber verecektir.’’
İbnu Kesîr, bu âyet-i kerimenin tefsirinde devamla, bu şahitliğin ne şekilde olacağını da seleften nakleder ve yeryüzüne vahyedileceğini, yeryüzünün de bunun üzerine konuşacağını açıklama olarak düşer. Buna göre yeryüzü ve üzerinde barındırdığı cansız varlıklar da tıpkı insanların Yasin Sûresi’nin 65, Nûr Sûresinin 24 ve Fussilet Sûresinin 20. âyet-i kerimelerinde haber verilen ‘organların/uzuvların şahitliği’ misali lehte ve aleyhte şahitlikte bulunacaklardır. (Detaylar için bkz. İbnu Kesir tefsiri, Zilzâl Sûresi 4. âyet-i kerîme tefsiri.)
[13]‘’Hicretin toplumsal yönden kavramsal bir tanımı ve bağlamı olduğu gibi hayatın içerisine dönük de bir ciheti vardır. Müddessir Sûresi’nin 5. Âyetinde: “kötü şeyleri terk etmek” şeklinde ifade buyrulan ve Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’den “Muhacir Allah’ın yasakladığı kötülük ve günahları terk eden kimsedir” şeklinde rivâyet edilmiş hadîs-i şeriflerin beyanı (Buhârî, “Îmân”, 4; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 4, “Vitir”, 11; Müsned, IV, 114.) çerçevesinde ortaya çıkan bu kapsam, hiçbir Mü’minin müstağni kalamayacağı, hepimizi ilgilendiren bir alanı işaret etmektedir.’’
Hicret Bize Bugün Ne Söyler?
[14] Sitemizde yılbaşıyla ilgili daha evvel yayımlanmış olan yazıları okumak için başlıklar üzerine tıklayınız.
Yılbaşı Nedir
Yılbaşı Kutlamaları Hakkında
[15] Cuma‘ Sûresi: 11
[16] Mahmud Efendi Hazretlerimizin 1996 Tarihli Yılbaşı Sohbeti için tıklayınız