İslâm dini, özellikle şer‘î ilimleri tahsil edip öğrenen âlimlere ayrı bir değer atfetmektedir. Birçok âyet-i kerîme ve Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hadîs-i şerîfleri onların meziyet ve fazîletlerinden bahsetmektedir. Konuyla ilgili âyet-i kerîmelere buradan ulaşabilirsiniz…
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), ilim tahsilinin önemini ve ilim sahibi olmanın fazîletlerini, ilim sahiplerine yönelik müjdeleri açıkça beyân etmiş ve ümmetini Allah (Celle Celâluhû) yolunda ilim tahsil etmeye teşvik etmiştir.
Âlimler, Peygamberlerin Vârisleridirler.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır:
“Âlimler peygamberlerin varisleridir. Netice de peygamberler miras olarak dinar veya dirhem (mal ve mülk) değil, ilim bırakmışlardır. Bu ilim mirasını alan kimse, büyük pay elde etmiştir.”[1]
Âlimler, Gıpta Edilecek Kimselerdendir.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hadîs-i şerîflerinde buyuruyor ki:
“Gıpta ancak iki kişiye yapılır. Biri, Allah’ın (Celle Celâluhû) kendisine mal verip hak yolunda o malı harcayan kimse; diğeri, Allah’ın (Celle Celâluhû) kendisine hikmet verdiği kimse ki, o bu hikmetle (mahkemede) hüküm vermekte (kadılık yapmakta) ve onu başkalarına öğretmektedir.”[2]
Nakletmiş olduğumuz hadîs-i şerîfte geçen “hikmet”ten maksat ya direkt ilimdir veya ilimi de kapsayacak daha genel bir mefhumdur. Nitekim İmâm Buhârî (Rahimehullâh), bu hadîs-i şerîfi, “İlim ve hikmet (sahibin)in gıpta edilmesi” başlığında getirmek suretiyle bu hususa dikkat çekmektedir. İbn Allân es-Sıddıkî (Rahimehullâh) da hadîs-i şerîfteki “hikmet” kelimesini ilim ile açıklamaktadır.[3]
Âlimler, Amel Defteri Açık Kalan Kimselerdendir.
Öldükten sonra insanların amel defterleri kapanırken, arkalarında insanların istifade edeceği ilim eseri bırakan âlimlerin amel defterlerine ise sevap yazılması devam eder.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) buyurmaktadır ki: “İnsan öldüğünde amel( işleyip amel defterine sevap yazılması işlem)i kesintiye uğrar. Ancak bundan üç husus müstesnadır. (İnsanlara faydası devam eden) sadaka, istifade edilen ilim ve kendisine duâ eden sâlih evlât. (Dünyada iken bu amellerden birisini yapmış olması durumunda defterine sevap yazılmaya devam eder.)”[4]
Diğer bir hadîs-i şerîf ise şu şekildedir:
“Ölümünden sonra mümin kişiye amel ve sevap olarak arkasından gönderilecekler arasında: Yaydığı ilim, geriye bıraktığı sâlih evlât, miras bıraktığı Mushaf, bina ettiği cami, yolcunun (barınması için) bina ettiği konak, yolunu açtığı nehir veya hayatında ve sağlıklı hâlinde iken malından çıkararak verdiği (istifade edilmeye devam edilen câri) sadaka.”[5]
Âlimler, Merhamet Sahibidirler
Âlimler, bu ümmetin fertlerine, anne ve babalarından daha merhametli konumundadırlar.
Yahya ibni Muâz (Rahimehullâh)dan nakledilen şu sözler de bu hususu açıklamaktadır:
Yahya ibni Muâz (Rahimehullâh) bir mecliste: “Âlimler, Ümmet-i Muhammed’in fertlerine kendi anne ve babalarından daha merhametlidirler.” buyurunca, meclistekiler kendisine: “Bu nasıl olabilir?” diye sordular. Bunun üzerine şu cevabı verdi: “Anne ve babalar (evlatlarını) dünya ateşinden (dünya zorluklarından) korumaktadır. Âlimler ise onları âhiret ateşinden kurtarmaktadır.”[6]
Talebelerin Yetişmesine Katkıda Bulunun
İsmailağa câmiası, Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin rehberliğinde hâfızlık müessesesine dünden bugüne çok önem vermiş, hâfızların yetiştirilmesi ve ilim tahsilinin sürdürülmesine yönelik faaliyetlerini seferberlik yoğunluğunda sürdürmüştür.
Sadece İstanbul’da binlerce talebe hâfızlık ve İslâmî ilimlerin yolu olan Arapçaya ait ilimleri tahsil etmektedir. İsmailağa Hâfızlık ve Arapça medreseleri hakkında detaylı bilgi almak ve bu ilmî faaliyetlere ortak olmak için tıklayınız…
Dipnotlar
[1] Tirmizî, No. 2682; Ebû Dâvûd, No: 3641; İbn Mâce, No: 223.
[2] Buhârî, No. 73, 1409, 7141,7316; Müslim, No: 268 (816); Müstahrec-ü Ebî Avâne, No: 4300.
[3] İbn Allân, Delîlu’l-Fâlihîn li-Turuk-i Riyâdi’s-Sâlihîn, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut, c. 4, s. 336.
[4] Müslim, No. 14 (1631); Ebû Dâvûd, No: 2880.
[5] İbn Mâce, No. 242.
[6] İmâm-ı Ğazâlî, İhyau Ulûmi’d-Dîn, Dâru’l-Minhâc, Cidde, c. 1, s. 45.