أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَلْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَا أَنْ هَدَانَا اللَّهُ لَقَدْ جَآءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ
.صَلوُّا عَلىٰ رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ: اللهم صل على سيدنا محمد وعلى آل سيدنا محمد
.صَلوُّا عَلىٰ شَفِيعِ ذُنُوبِنَا مُحَمَّدٍ: اللهم صل على سيدنا محمد وعلى آل سيدنا محمد
.صَلوُّا عَلىٰ طَبِيبِ قُلُوبِنَا مُحَمَّدٍ: اللهم صل على سيدنا محمد وعلى آل سيدنا محمد
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَ قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا فَارِضٌ
وَلَا بِكْرٌ عَوَانٌ بَيْنَ ذَلِكَ فَافْعَلُوا مَا تُؤْمَرُونَ
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا لَوْنُهَا قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَاءُ فَاقِعٌ لَوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِرِينَ
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَ إِنَّ الْبَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَا وَإِنَّا إِنْ شَاءَ اللَّهُ لَمُهْتَدُونَ
تَجَلِّى إِيتْسَه مُحْيِى اِسْمِيْلَه اُو
دِيسَه مَوْتاَلَرَه اُولْ سِرْلَه قُومُوا
اُولُورْلَرْ بِيلْ اُو مُوْتاَلَرْ حَىْ قَمُو
قاَلْمَه حَيْواَنْ بُو سِرِّى آكْلاَ ياَ هُو
حَماَقَتْدَنْ چِىقُوب حَقَّه كِيدَهلِمْ
جَماَلَ باَ كَماَلَه سَيْر اِيدَه لِمْ
“O Mevlâ Teâlâ Hazretleri Muhyî (diriltici) ismiyle tecellî etse!
Kendisine Muhyî (diriltici) ismiyle tecellî olunan kul kabristana gidip
ölülere o sırla kalkın dese,
Bil ki o ölüler(in) hepsi diri olurlar.
Hayvan kalma bu sırrı anla yâhu!
Ahmaklıktan çıkıp Hakkâ gidelim.
Cemali bâ Kemale seyredelim”
Büyük Şeyh Efendi, Mevlâ Te‘âlâ’nın kullara olan yakınlığını ve kullara olan tecellîlerini beyân ede ede bu beyite geldi.
“O Mevlâ Teâlâ Hazretleri Muhyî (diriltici) ismiyle tecellî etse”
Tecellî: Açılmak demektir. Yani Mevlâ ile kul arasından perdeler kalkıp perdesiz bir hâle gelmesi. Sanki güneş ile insanın arasından bulutların gidip, güneşin insana parlaması gibi.
“Kendisine Muhyî (diriltici) ismiyle tecellî olunan kul kabristana gidip ölülere o sırla kalkın dese, Bil ki o ölüler(in) hepsi diri olurlar.”
Allâh Te‘âlâ diriltici ismini bir kuluna yollasa, uzatsa sonra da o kul, o ismin tecellîsi ile kabristana ölülerin başına gelse, “Ey ölüler kalkın” dese o ölülerin hepsi hemen dirilirler. Çünkü bu, kula tecellî eden Muhyî ismi Allâh Te‘âlâ’nın sıfatıdır, kulun sıfatı değildir. Mevlâ’dan o kula bu isim uzanmıştır.
“Hayvan kalma bu sırrı anla yâhu”
Hayvan bu işi anlamaz. Meselâ sizin bir cereyan ocağınız olsa cereyan fabrikasından bir telle cereyan uzatsanız o cereyan, ocağı da, insanı da ısıtır. Hâlbuki cereyan fabrikanındır, ocağın değil. Fabrikanın cereyanı (ısıtıcılığı, yakıcılığı) o ocağa uzandı o ocak da ısıttı. Eğer fabrika cereyanını çekse, sen de donarsın o ocağın kendisi de donar. “Bana bir ısıtıcı gönderin” der. Bunu misal olarak veriyoruz, yoksa Mevlâ’nın işi bir şeye benzemez.
“Ahmaklıktan çıkıp Hakkâ gidelim,”
Cemali bâ Kemale seyredelim.”
Bakara Kıssası
İbni Cerîr (Rahimehullâh)ın İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhuma)dan rivâyet ettiğine göre, “Benî İsrâil’de zengin bir ihtiyar vardı, kardeşinin oğulları ise fakirdiler. Hiçbir şeyleri yoktu. Bu ihtiyarın da hiçbir çocuğu olmayıp tek vârisi kardeşinin oğulları idi. Onlar, ‘Keşke amcamız ölse de malına konsak’ diyorlardı. Amcalarının ölümü gecikince şeytan onlara; ‘Amcanızı öldürüp içinde bulunmadığınız şehir ehline diyetini yükleseniz olmaz mı?’ diye vesvese verdi. O zaman Benî İsrâil iki şehirde bulunuyorlardı. Bir kişi öldürülüp iki şehir arasına atılsa ölüyle iki şehir arası ölçülür, ölü hangisine yakınsa diyet ona yüklenirdi. Şeytan bu işi onlara söyleyince onlar da karar vererek amcalarını öldürdüler. Sonra ölüyü kendilerinin bulunmadıkları şehrin kapısına attılar.
Sabah olunca o şehrin ehline gelerek: ‘Amcamız sizin şehrin kapısında öldürüldü, vallâhi diyetini (öldürene ceza olarak yüklenen parayı) bize ödeyeceksiniz’ dediler. O şehrin ahalisi de ‘Allâh Te‘âlâ’ya yemin ederiz ki biz sizin amcanızı öldürmedik, öldüreni de bilmiyoruz ve şehrin kapısını kilitlediğimiz vakitten, sabaha kadar da açmadık’ dediler.
Bunun üzerine Musâ (Aleyhisselâm)a müracaat ettiler. Hemen Cibrîl-i Emîn gelerek Musâ (Aleyhisselâm)a: ‘Onlara de ki: Allâh Teâlâ bir sığır kesip o sığırın bir parçasını öldürülen kişiye sürmelerini emretti. Böylece ölünün dirilip onlara kendini öldürenleri haber vereceğini bildirdi.’ dedi.
Musâ (Aleyhisselâm) onlara, inek keseceklerini haber verince, onlar: ‘Bizi eğlence mi ediniyorsun? (alaya mı alıyorsun?)’ demişler. Musâ (Aleyhisselâm) da: ‘Ben cahillerden olmaktan Allah Te‘âlâ’ya sığınırım’ demişti.”
Bakara Sûresi Âyet: 68
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۜ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌۜ﴿
﴾عَوَانٌ بَيْنَ ذٰلِكَۜ فَافْعَلُوا مَا تُؤْمَرُونَ
«(Bunun üzerine Benî İsrâil) dediler ki: Bizim için ‘Rabbine dua et de onun (sığırın yaşının ve şeklinin) ne olduğunu bize iyice açıklasın.’ Musâ (Aleyhisselâm) da dedi ki: “Şüphesiz Allâh buyuruyor ki: Muhakkak o bir sığırdır ki, ne pek yaşlı ne de pek gençtir, ikisinin arası orta (yaşta)dır. Artık emrolunduğunuz işi yapın!”»
Bakara Sûresi Âyet: 69
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا لَوْنُهَاۜ﴿
﴾قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَٓاءُۙ فَاقِعٌ لَوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِر۪ينَ
«(Bunun üzerine Benî İsrâil) Musâ (Aleyhisselâm)a dediler ki: “Bizim için Rabbine dua et de, onun rengi nedir, bize tam açıklasın.” Musa (Aleyhisselâm) dedi ki: “Muhakkak o Allâh buyuruyor ki: O sarı bir sığırdır, onun rengi hâlis sarıdır. Kendisine bakanları mesrur eder (sevindirir, ferahlandırır.)”»
Bakara Sûresi Âyet: 70
﴾قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۙ اِنَّ الْبَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَاۜ وَاِنَّٓا اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَمُهْتَدُونَ﴿
«(Yine) Benî İsrâil, Musâ (Aleyhisselâm)a dediler ki: “Bizim için Rabbine dua et de o sığırın mahiyeti nedir, bize tam manasıyla beyân etsin! Zira bu sığır bize müteşâbih oldu (seçilemeyecek derecede karıştı.) Ve muhakkak biz, Allâh dilerse elbette hidâyet bulucu oluruz (istenen ineği bulmaya muvaffak oluruz).”»
Bu ineğin hikâyesi uzundur. Nihâyet o ineği bulup kestiler, bir parçasını ölüye vurdular, ölü dirildi. Şuuru yerinde olarak dedi ki: “Benim malımı yemek için beni kardeşimin oğulları öldürdü.” Bu sözü söyledikten sonra tekrar ölü olarak yere düştü.
Şimdi bütün dünya bir araya gelse, o zavallı Amerika ki, kendinin zavallı olduğunu bilmez. Bütün dünyayı da kendine yardımcı çağırsa, bu ölünün katilini bulabilirler mi? Yok. Ama Kur’ân buldurdu.
Kur’ân’da bundan başka daha ne büyük hünerler var. Ama bunları milletimiz düşünmüyor, diploma, diploma diye ölüyorlar. Sizin diplomanız mı var da her gün çeşit çeşit yemekler yiyorsunuz? Rica ederim, cehalet etmeyin. Evvelâ bir Müslüman olalım, diploma dursun. Bu haberler büyük işlerdir.
Kur’ân, Sürûr Vesilesidir
Ne yazık ki Kur’ân’ı bilenler, Kur’ân’ı bildiklerinden dolayı sürurlanmıyorlar, ferahlanmıyorlar, rahatlamıyorlar. Yunan felsefesi bilenlerin karşısında eziklik duyuyorlar. Elinde Kur’ân nimeti dolu, onu nimet bilmiyor. Kur’ân ehlinden daha aydın, bilgili, münevver var mı, Yok!
Lakin Kur’ân ehli az, öbürleri habis de olsa çok oldukları için yüksek gibi görünüyorlar. Hâlbuki o mekteplerde ne bir âyet ne bir hadîs ne Allah Te‘âlâ’nın ismi ne besmele vs. yok. Kur’ân(‘ın sahibi olan Allâh) gökten yağmuru yağdırıyor, güneşi çaldırıyor, yerinde bütün yeşilliği bittiriyor, yiyecek-içecek ortalık doluyor. Bütün dünyanın üniversiteleri toplansa yerden başını çıkaran bir yeşil ot bittiremezler. Yine de onlar beğenilip seviliyor. Vallâhi billâhi bu cehalettendir, bak yemin ettim size.