Vehn: Dünyâyı Sevmek ve Ölümü Kerih Görmek
Sevbân (Radıyallâhu Anh) dedi ki: Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Aç insanların yemek kabına üşüştükleri gibi yakında diğer milletler de sizin başınıza üşüşeceklerdir.” Dinleyenlerden birisi: O gün bizim az oluşumuzdan mı böyle olacaktır? deyince, Rasulullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Bilakis sizler o gün çok kalabalık olacaksınız. Fakat bu çokluğunuz sel sularının üzerindeki köpük/çer-çöp gibi olacaktır. Allah (Celle Celâluhû) düşmanlarınızın kalbinden sizden korkma duygusunu çekip alacaktır. Sizin kalbinize ise vehn sokacaktır.” buyurdu. Yine dinleyenlerden biri: Vehn nedir? diye sorunca, Rasulullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Dünyayı sevmek ve ölümü kerih görmek” buyurdu. [1]
Ne Yaparsak Yardım Olunuruz?
Ümmet dün neyle kazandı ise bugün de onunla kazanacak ne ile kaybettiyse de onunla kaybedecektir. Düşmandan korkan bir ordu, daha savaş başlamadan yenik düşmüş demektir. Mü’minler, bu büyük yardıma kavuşacak hasletlere sahip olmak mecburiyetindedir. Cenab-ı Hakk mü’minlere düşmanlarının kalbine korku salmak suretiyle Bedir, Uhud, Hendek ve Nadiroğulları’nın Medine’den sürülmeleri esnasında yardımcı olmuştur.
Mü’minlerin Cenâb-ı Hakk’ın bu şekilde yardımına mazhar olmalarının sebepleri âyet-i kerîmelerde beyân edilmiştir. Bu açıdan bu buyruklara baktığımızda görürüz ki, Bedir’de Yüce Allah’ın mü’minlere yardım etmesinin sebebi düşmanlarının kâfir olmaları[2]; Uhud’ta yardımın sebebi düşmanlarının Allah hakkında hiçbir delil indirmediği şeylere ortak koşmaları, yani müşrik olmaları[3]; Nadîroğulları’nın sürülmeleri sırasında kalplerine korku salınmasının sebebi ise ehl-i kitâb olmakla birlikte kâfir olmaları[4] ile Allah ve Rasulüne karşı gelmeleri[5] gösterilmektedir.
O halde savaşta zaferi elde edebilmenin en büyük teminatı olan böyle bir yardıma mazhar olmanın belli şartları vardır: Bunlar da kâfirlerin özelliklerinden, fâsıkların kötü huylarından uzak durmak, Allah Teâlâ’nın istediği ve emrettiği gibi yaşayıp Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in izinden ayrılmamaktır.
Ölümü Kerih Gösteren Dünya Sevgisidir
Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hadis-i şerifte, günümüz İslâm ümmetinin acziyetini ve kâfir devletlerin gözündeki değersizliğini “vehn” diye isimlendirmekte ve Müslümanların içinde bulunduğu durumu da “dünyayı sevip ölümden hoşlanmamak” olarak tabir etmektedir. Dünya sevgisi elbette ki insana ölümü sevimsiz gösterecektir. Hatta dünya sevgisi insanın kalbinde ne kadar yer etmişse ölümden de o kadar nefret söz konusudur. Bunun çaresi insanın âhirete gereği gibi, yani “yakînî bir îmân ile” îmân etmesi, âhiret nimetlerini ruhunda canlandırarak, yaşatarak bilip sevmesi, ayrıca Allah Teâlâ’nın azâbının gerçekleşeceği yer olan cehennemin o dayanılmaz, bitmek tükenmek bilmez azâbını unutmaması ve dehşetini hatırından çıkarmamasıdır. Şüphesiz ki kişinin şehitliği İslâm’ın tanıttığı şekilde tanıması, bu makama erişmenin şeref ve üstünlüğünü bilmesi, şehitler için hazırlanmış mükâfâtlardan haberdar olup bunları gereğince tasavvur edebilmesi de ferdî ve ictimâî olarak, Müslümanların kuvvet bulmasının en önemli sebeplerindendir.
Kazanılmak Üzereyken Kaybedilen Bir Savaş: Uhud
Uhud Savaşı’nda Müslümanların kesin bir zafer kazanmalarına bir adım kala, bozguna uğramalarının sebebi anlaşmazlığa düşüp çekişmeleri ve belli bir kesimde de olsa dünyalık ganimetlere meyletmesiydi.[6] Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de bir başka hadis-i şerifinde mü’minlerin dünyaya bağlanıp cihâdı terk etmelerinin ilahî cezasını şu şekilde ifade buyurmaktadır: “Cihadı ihmal ederek ineklerin kuyruklarının arkasına takılıp kalırsanız (hep dünya işiyle uğraşıp durursanız), Allah yolunda cihadı terk ederseniz, Allah üzerinize öyle bir bela indirir ki tekrar dinlerinize geri döneceğiniz zamana kadar bu belayı üzerinizden kaldırmaz.”[7]
Buna göre ümmet olarak içine düştüğümüz bu durumdan kurtulabilmenin tek bir çaresi vardır: O da bütünüyle Allah’ın dinine dönmek, yani Allah’ın dinini topluma, yeryüzüne hâkim kılmak için çabalamaktır. Bu uğurda her türlü fedakârlığa katlanmalı, hiçbir şeyi esirgememeli, Allah’ın nurunu tamamlaması yolunda üzerimize düşen bütün görev ve sorumlulukları îfâ edip eksiksiz yerine getirmeliyiz.
İslâm ümmetinin yeniden ilk dönemlerdeki güç ve izzetine kavuşması için ashâb-ı kirâmın hareket ettiği gibi bir hayat anlayışıyla hareket etmeli, ölümü sadece esas hayat olan âhirete giden bir köprü kabul edip asla korkmamalıyız. Müslümanların, ölüm korkusunu kalplerinden silip Allah Teâlâ için ölümün, ölüm değil dirilik ve yeni bir hayatın başlangıcı olduğuna cân-ı gönülden ve yakînen îmân ettikleri an, düşmanlarına galip gelecekleri andır. Sonunda zafer ve galibiyet İslâm’ın olacaktır. Cenâb-ı Hakk cümlemize İslâm’ın hâkim olduğu günleri görebilmeyi nasip ve müyesser eylesin.
Sözlerimizi Çeçenistan cihadının efsâne ismi Şehîd Şâmil Basayev’in sözleriyle bitirelim: Bir mücahidi güldürmek istiyorsanız onu ölümle tehdit edin.
Dipnotlar
[1] Ebû Dâvûd, Melâhim, 5; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/359.
[2] Enfâl Sûresi, 12.
[3] Âl-i İmrân Sûresi, 151.
[4] Ahzâb Sûresi, 2.
[5] Ahzâb Sûresi, 4.
[6] Âl-i İmrân Sûresi, 152.
[7] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/42.