Mevlâ buyuruyor: “Ey müşrikler! O sizin taptığınız ilahlar var ya… Onların en yakını bile acizliklerinden bana kavuşmak için vesile talep ediyorlar. Onlar, “ben onları affedeyim” diye ve “onlara acıyayım” diye bana yalvarıyorlar ve benim rahmetimi ümid edip azabımdan korkuyorlar. Bunlar bu durumda iken size ne yapabilirler? Onlar başlarının çaresine bakıyorlar, siz ise onlara tapıyorsunuz. Onlar benim azabımdan korkuyorlar, sizin ise hiç aldırdığınız yok.
“Ben alışırım” diyorsun. Git sok bakalım elini sobaya veya fırına alışır mısın?!”
İsa (Aleyhisselam) diyor ki: “Ne yapıyorsunuz ey müşrikler? Siz beni kulluktan alıp ilahlığa çıkarıyorsunuz. Rabbimin yanında beni utandırıyorsunuz. Ben hiç ilah olur muyum? Ben kulum. Kul olmak istiyorum.”
وَاِنْ مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيٰمَةِ اَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَاباً شَدٖيداًؕ كَانَ ذٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُوراً
“Hiçbir memleket yoktur ki Biz onu kıyamet gününden önce helâk edici olmayalım, ya da şiddetli bir azap ile azaplandırmayalım. İşte bu kitapta (Levh-i Mahfûz da) yazılıdır.”[1]
Şu hâlde bu âyet ne yapıyor? Akıllı insanları Allah’tan korkmaya ve O’na ibadet etmeye davet ediyor. Akılsızlara bir şey yok. İş başlarına gelince anlayacaklar.
Şimdi bir yangın çıksa, sen: “Vay yangın çıktı” diyorsun. Halbuki o yangının olacağı kaç sene evvel yazılmış.
Şâh-ı Nakşibendi Hazretleri, Muhammed Baba Semmasi Hazretleri tarafından oğulluğa kabul edildi. Nakşibendi Hazretlerine dediler ki: “Ol zat ki seni oğulluğa kabul etti, sana şu keramet verildi: “Senin hürmetine dünyaya gelecek belalar geri çevrilecek.”
Nakşibendi Hazretlerinin hürmetine belalar defediliyor.
الولد سر أبيه
“Çocuk, babasının sırrıdır.”
Biz de Nakşibendi Hazretlerinin evlatlarıyız. Onun verdiği tarikata iyi çalışırsak bizim yüzümüzden de belalar geri gider. Onun için tarikat derslerine güzel çalışalım. Güzel sarılırsak, belalardan kurtuluruz. Vaktiyle yatalım, vaktiyle kalkalım. Eğer bize sorsalar; “Kaçta yattın? Kaçta kalktın?” Ne deriz?
“Hoca Efendi! Ben güneş doğmadan kalkamam” diyorlar. Bütün kitaplara baksanız, bunun fetvasını bulamazsınız. Ancak beşeriyet iktizası olarak uyuyup kalmak başka. Yoksa; “Ben uyuyayım da güneş doğduktan sonra sabah namazını kılayım” demek olmaz. Ya hiç kılmayana zavallı Mahmud ne desin? Ama Mevlâ neler diyecek, nasıl darılacak! Ona cehennemde yanmak, Mevlâ’nın darılmasından daha hafif gelecek.
Tarikata kıymet verelim. Bazıları da diyor ki: “Niye ben tarikat aldım, almasaydım.” Madem Allah demeyecektin, ne diye geldin dünyaya? Kaldırım mühendisi olmaya mı?
Bazıları da diyor ki: “Hoca efendi! Şu kadar senedir tarikata girdim, bende bir şey yok.” Kim dedi sana “sende birşey yok.” Sende birşey olmasa bunca senedir tarikata devam edemezdin. İmâm-ı Masum Mektubat’ında: “Bende bir şey yok” diyenlere darılıyor. “Bende vardır, ama ben bilmiyorum” de.
Burnunu her şeye sokma, iş karıştırma. Yahu sen istiharelerle bu tarikata kabul edildin. Layık olmayan kabul edilmez. Sen kendine sû-i zannetme, hüsn-ü zannet. Senin kötü zannın tarikata olmuş olur.
Ahirette bir adamı cehenneme götürmek için yakalasalar, o da: “Ben, Şâh-ı Nakşibend Hazretlerinin müridiyim” dese onu bırakırlar. Elhamdülillâh bu tarikata kabul edilmişiz. En iyi yoldayız.
Bazı insanlara iyilik etsen şımarır. Onun için onu gizliden yükseltirler. Sen neredesin? Şâh-ı Nakşibend Hazretlerinin tezgahındasın, orada çalışıyorsun. Onun tezgahında çalışan kötü olmaz. Ama sen yine de kendini aşağı bil.
Nakşibendi Hazretleri diyor ki:
طریقت ما صحبت است
“Bizim tarikatımız sohbettir.”
Bir kişi, iki kişi, on kişi illa bir araya gelip sohbet edelim. Bir âyete mana vermek, bir hadise mana vermek, Risâle-i Kudsiye’den bir beyte mana vermek, Mektubat okumak, Nefahâtu’l-Üns okumak sohbettir.
Sohbette bereket, halvette şöhret vardır, şöhret ise afettir. Millet der ki: “Bu hep köşeye çekilmiş ibadet ediyor, en iyi adamdır.” Böyle deyince şöhretli olur, davayı kaybedersin.
Öbürü ise devamlı sohbette. Şah-ı Nakşibend Muhammed Bahauddin (Kuddise Sırrruhu) Hazretlerine sordular: “Tarikatınızın binası neyin üzerinedir?”
Buyurdu ki:
به ظاهر با خلق وبه باطن با حق
Bezâhir bâ halk, bebâtın bâ Hak
“Zahirde insanlarla, batında Mevlâ ile olmaktır.”[2]
Yâ Erhamerrahimin! Yâ Erhamerrahimin!Yâ Erhamerrahimin!
Razı olduğun şekilde kendimizi, evlatlarımızı, talebelerimizi ta kıyametin sabahına kadar dine, İslâm’a, Kur’ân’a, Şeriat-ı Garraya, Tarikat-ı Aliyyeye, Hakikat-ı İlahiyyeye, Marifet-i İlahiyyeye hâdim eyle. Hizmetlerimizi merzî (beğenilen), makbul, meşru, merzûk ve müessir eyle. Rıza-ı şerifine uygun eyle. Bizlere tok gözlülük, rıza, edep, namus, şeref, takva, iffet ve iyi kardeşlik ihsan eyle.
Not: Mahmud Efendi Hazretlerimizin Sohbetler kitabının 7. cilt, 135. 136. 137. ve 138. sahifelerinden derlenmiştir.
Dipnotlar
[1] İsrâ Sûresi, 58.
[2] (Nefehatü’l -üns)