Mevlâ Te‘âlâ, insanların doğru yolu bulmaları için kitaplar ve sahifeler indirmiş, indirilen semâvî hakikatlerin insanlara tebliği için de rasûller göndermiştir. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i diğer peygamberlerden ayıran en önemli hususiyetlerinin başında, coğrafya ve zaman gözetmeksizin bütün insanlığa gönderilmiş olmasıdır. Son kitap olan Kur’ân-ı Kerîm, kıyamete kadar muhafaza edilip geçerli olacak, insanlar için bağlayıcı olan yol yalnızca Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yolu olacaktır.
Gönderilen son kitap olarak kıyamete dek, anadilleri ne olursa olsun bütün insanların sorumlu olduğu Kur’ân-ı Kerîm, Arapça olarak indirilmiş ve bu hakikat pek çok âyet-i kerîmede ifade buyrulmuştur. Bu âyet-i kerîmelerden birinin hitâbı şöyledir: “Gerçekten Biz onu Arapça bir Kur’ân olarak indirdik! Tâ ki siz (manalarını ve mûcizelerini gereği gibi) anlayasınız!”[1]
Kur’ân-ı Kerîm’in Arapça olarak indirilmesiyle beraber onun indiriliş gayesini beyân sadedinde şöyle buyrulmuştur: “İşte böylece (açık seçik bir yolla) Biz sana Arapça bir Kur’ân vahyettik ki; şehirlerin anası (konumunda olan Mekke halkı)nı ve etrafında bulunan (toplum)ları uyarasın ve o toplanma gününden (onları) korkutasın ki, on(un vukûun)da hiçbir şüphe yoktur! (O gün onlardan) bir fırka cennette(yerleşecek)dir, bir fırka ise çokça alevlendirilmiş o ateş içerisindedir.”[2]
Kur’ân-ı Kerîm’in Arapça olarak indirilmesinde çeşitli hikmetler vardır. Kur’ân-ı Kerîm’in nâzil olduğu bölgenin, insanoğlunun dünya hayatındaki ilk yerleşim yeri ve yeryüzüne yayıldığı ilk bölge olması, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in bu bölgede doğması yönündeki takdirle beraber, Kur’ân-ı Kerîm’in de Arapça olarak indirilmesi takdir edilmiştir.
İlim Tahsil Etmek ve Kur’ân-ı Kerîm Öğrenmek
Kur’ân-ı Kerîm’i namazda okunması farz olan miktarda öğrenmek ve okumak her mü’min için farz-ı ayndır. Namazın sıhhati açısından farz olan kıraatin, Kur’ân-ı Kerîm’in lisanı olan Arapça dışında başka bir dilde yapılması onu geçersiz kılar. Bunun yanında, Kur’ân-ı Kerîm’e ait ilimleri tahsil etmek, ümmet üzerine farz-ı kifâyedir. Her mü’min için temel mükellefiyetleri yerine getirebilecek kadar ilim tahsil etmek farz-ı ayn; İslâmî ilimlerin akâid, fıkıh, hadis, tefsir ve tasavvuf gibi alanlarının her birinde âlimler yetiştirmek ümmet üzerine farz-ı kifâyedir. Bu ilimlerin bihakkın öğrenmenin yolu da Kur’ân-ı Kerîm’in dili olan Arapçaya ait ilimleri öğrenmekten geçmektedir.
Asrımızda İslâmî ilimler alanı ciddî şekilde ihmal edilmekteyse de bu ilimleri muhafaza eden ve ecdâdımızdan tevârüs etmiş olduğumuz tedrîsât usûlünü hassasiyet ve bağlılıkla sürdüren medreseler faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Talebelerin Yetişmesine Katkıda Bulunun
İsmailağa Arapça medreselerinde İslâmî ilimlerin yolu olan Arapçaya ait ilimler talebelere, medrese usûlüne uygun olarak öğretilmekte ve bu yolla mütehassıs âlimlerin yetişmesi konusunda hizmetlerde bulunulmaktadır. Sizler de bağış ve yardımlarınızla İsmailağa Hâfızlık ve Arapça medreselerine destek olabilir, bu hizmetlerden hâsıl olacak ecir ve mükâfattan hissedâr olabilirsiniz. Detaylı bilgi için tıklayınız…
Dipnotlar
[1] Yûsuf Sûresi:2
[2] Şûrâ Sûresi:7. Kur’ân-ı Kerîm’in Arapça olarak indirildiğini beyân eden diğer âyet-i kerîmeler için bkz. Ra’d Sûresi:37; Nahl Sûresi:103; Tâhâ Sûresi:113; Şuarâ Sûresi:195 ve 198; Fussilet Sûresi:3; Ahkâf Sûresi:12.