Oruç, cehennem ateşinden kişiyi koruduğu gibi, geçmiş günahların mağfiretine de vesiledir. Orucunu hâlisâne bir niyetle tutan mü’minlerin günahlarının bağışlanacağı Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından müjdelenmiştir. Nitekim Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh) şöyle demiştir: “Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Her kim Ramazan orucunu, inanarak ve mükâfatını yalnız Allah’tan umarak tutarsa, kendisi için, geçmiş günahları mağfiret olunur” buyurdu.”[1]
Şefaat Vesilesi Olarak Oruç
Şefaat inancı ehl-i sünnet’e göre haktır. Peygamberlerin, meleklerin, sıddıkların, şehidlerin, sâlihlerin, hâfızların ve daha başka zümrelerin yanı sıra sâlih amellerin de mü’minlere hesap gününde şefaat edecekleri nasslarda yer alan hususlardandır.
Kur’ân-ı Kerîm’in, kendisine hürmet eden ve çok okuyup okuduklarıyla amel edenlere kabirden başlayarak haşr ve neşrin de ardından cennete girinceye kadar hatta kişinin cennetteki derecesinin yükseltilmesi de dâhil şefaatçi olacağı hadîs-i şerîflerde açıkça yer almaktadır: “Kur’an-ı Kerim’i okuyun! Çünkü Kur’an, onu okuyanlara kıyamet günü şefaatçi olarak gelecektir.”[2]
Bir başka hadîs-i şerîfte, Kur’ân-ı Kerîm’in şefaatçi oluşunun yanı sıra, kendisiyle hemhâl olanlara şefaat yetkisi verilmesine vesile olduğu da beyan edilmiştir: “Her kim Kur’ân-ı Kerîm’i okur ve ezberler, helâl kıldıklarını helâl sayar, haram kıldıklarını harâm kabul edip uzak durur; Allah O Kur’ân sebebiyle onu Cennete koyar ve ailesinden Cehennemlik olan on kişiye de şefaatçi kılar.”[3]
Orucun şefaat vesilelerinden oluşu Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından Abdullah ibnü Amr (Radıyallâhu Anhumâ)nın rivâyet etmiş olduğu bir hadîs-i şeîfte şöyle ifade buyrulmuştur: “Oruç ve Kur’ân kıyamet gününde kula şefaat edeceklerdir. Şöyle ki: Oruç: “Ey Rabbim! Ben onu gündüzleri yemekten ve şehvetlerinden men ettim, onun için beni, onun hakkında şefaatçi kıl.” diyecek Kuran da “Ben onu geceleri uykusuz bıraktım, beni de onun hakkında şefaatçi kıl.” diyecek, böylece ikisi de (o kula) şefaat edeceklerdir.”[4]
Oruç ve Sabır Münâsebeti
Tan yerinin ağarmasından güneş batıp da akşam oluncaya dek yeme, içme ve cinsî münasebetten geri durma şüphesiz sabır gerektiren bir durumdur. Bu yönüyle oruç ibâdetinin, sabırla ciddî bir münâsebeti vardır.
Orucun sabırla olan münasebeti konusunda Süleyman oğullarına mensup bir sahâbî şöyle anlatmıştır: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şunları benim elimde veya kendi elinde saydı: ‘Tesbih (Sübhânellâh) terazinin yarısıdır ve elhamdülillah onu doldurur. Tekbîr (Allâh-u ekber) ise gök ile yeryüzünün arasını doldurur. Oruç, sabrın yarısı temizlik de imanın yarısıdır.’ buyurdu”.[5]
Dipnotlar
[1] Buhârî, Îmân, 28; Müslim, Sıyâm:3, Müsâfirîn, 175.
[2] Müslim, Müsâfirîn, 252.
[3] Tirmizî, Kur’ân’ın Fazîleti, 13; İbnü Mâce, Mukaddime: 27.
[4] Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, c.2, s.174.
[5] Tirmizî, Deavat, 87.