Ramazân orucuna niyet etmeyip bu ay içinde oruç tutmamak keffâret sebebi olmayıp gününe gün kazayı gerektirdiğinden bazı kimseler tarafından hafife alınıyor. Oysaki bu orucu sonradan kaza etmek, Allah Te‘âlâ’nın emrettiği muayyen günlerde tutmamanın sebep olacağı mahrumiyet ve düşüklüğü telâfî etmeyecektir. Bu sebeple, Ramazân ayında oruca mümkün mertebe devam etmeli, akla gelen bahaneleri bir kenara bırakarak fıkhen geçerli sayılan mazeretler ve tanınan ruhsatlar dışında oruç ibadetinden asla geri durmamalıyız.
Oruç ibâdetini bu derece önemli kılan, onun İslâm’ın temelleri/esasları arasında yer almasıdır. Bu sebeple onun terki konusunda çeşitli tehditler söz konusu olmuştur. Bu durumun ciddiyeti İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhumâ)nın rivâyet etmiş olduğu bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından şöyle ifade buyrulmuştur: ”İslâm’ın kulpları ve dinin temelleri üçtür ki; İslâm bu üç esas üzere kurulmuştur. Bunlardan birini terk eden, kanı helâl bir kâfirdir. Bunlar Allahtan başka ilah olmadığına şahitlik yapmak, farz namaz ve Ramazan orucudur.”[1]
Konuyla ilgili olarak ibnü Ömer (Radıyallâhu Anhumâ)nın rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Üç şeyi muhafaza eden Allâh’ın gerçekten dostudur. O üç şeyi gerçekten zayi eden de Allâh’ın hakikaten düşmanıdır .(Bunlar da) namaz, oruç ve cünüplükten yıkanmaktır.”[2]
Nakletmiş olduğumuz ilk hadîs-i şerîfteki tehdit son derece açıktır. Ancak metinde yer alan küfür isnadı, namaz, oruç ve cünüplükten yıkanmak gibi ibâdetlerin farziyetini inkâr etme durumunda vaki olur. Aksi takdirde, tembellik gibi birtakım sebeplerden ötürü bunları yerine getirmekten uzak duran kimse kâfir değil de, kâmil bir mü’min olmaktan uzak bir kimse olacaktır. Nakletmiş olduğumuz 2. hadîs-i şerîfte bahsi geçen ve ilk bakışta küfre delâlet ettiği düşünülebilecek olan ‘düşmanlık’ ifadesi de aynı şekilde anlaşılmalıdır.[3]
Mazeretsiz bir şekilde Ramazân orucunu tutmama durumu hakkında Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)ın rivâyet etmiş olduğu bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Herkim ruhsatsız ve hastalıksız olarak ramazandan bir günün orucunu yerse bütün bir ömür oruç tutsa da onu ödemiş olmaz!”[4]
Ebû Ümâme el-Bâhilî (Radıyallâhu Anh), Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den şöyle rivâyet etmiştir: “Bir kere ben uyuyorken, iki kişi bana gelip, pazılarımdan tutarak beni sarp bir dağa getirdiler ve ‘çık’ dediler. Ben: ‘Buna gücüm yetmez’ deyince, ‘Biz onu sana kolay edeceğiz’ dediler. Ben dağa çıktım. Tam dağın düzlüğüne vardığımda, kuvvetli sesler duydum ve: ‘Bu sesler de ne?’ diye sordum. Onlar: ‘Bu, cehennem ehlinin ulumasıdır.’ dediler. Sonra ben götürüldüm, bir de ne göreyim, topuklarından asılmış bir topluluk ki, dudakları kulaklarına kadar yarılmış, dudaklarından sel gibi kanlar akıyor. Ben: ‘Bunlar da kim?’ diye sorunca onlar dediler ki: ‘İftar vakti gelmeden oruç açanlar (oruç tutmayanlar)dır’ dediler.”[5]
Dipnotlar
[1] Ebû Ya‘la, Müsned No:2349, 4/236; Münzirî, et-Terğîb No:1513, 2/117.
[2] Heysemî, Mecma‘u’z-Zevâid, No:127, 1/201.
[3] Cübbeli Ahmed Mahmud Ünlü, Oruç Risâlesi, s.69.
[4] Tirmizî, Savm, 27; Ebû Dâvûd, Savm, 38.
[5] İbnü Huzeyme, İbnü Hibbân, Münzirî, et-Terğîb, 1512, 2/116-117.