أَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
﴾ لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يرًاۜ ﴿
“Andolsun ki elbette sizin için; (özellikle de) Allâh’a ve o son güne ümit bağlamakta bulunmuş olan ve (korku, arzu, bolluk ve darlık gibi tüm hallerinde) Allâh’ı çokça anmış olan kimseler için Allâh’ın Rasûlünde pek güzel ve uyulmayı gerektiren çok güzel bir örnek bulunmaktadır!” [1]
Lügatte “sünnet”, alışılmış yol demektir. Şu hâlde herhangi bir kişiye nisbetle sünnetten söz edildiğinde, o kişinin ister iyi, ister kötü, sürekli ve çokça yapageldiği davranışları kastedilmiş olur. Meselâ Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘in şu hadîs-i şerîfi’nde sünnet kelimesi bu anlamda, yani genel anlamıyla kullanılmıştır: “Kim güzel bir âdeti başlatırsa, kendisine hem o davranışın hem de kıyâmete kadar onu örnek alan kimselerin sevabı verilir. Yine kim kötü bir âdeti başlatırsa, kendisine hem o davranışın, hem de kıyâmete kadar onu örnek alan kimselerin günahı yüklenir.”[2]
Fıkıh usûlü terimi olarak ise sünnet, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den nakledilen söz, fiil ve takrirlerdir.
Sünnet, yapısı bakımından; Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in muhtelif münâsebetlerle söylemiş olduğu “Ameller niyetlere göredir” gibi sözlerini ifadeyle sözlü (kavlî); “abdest almak, namaz kılmak, haccetmek” gibi yapmış olduğu fiillerin ifadesi olmak üzere fiilî ya da sükût yolu ile tasdik veya tasvibini ifadeyle takrîrî olmak üzere üç kısımdır.
Sünnet ayrıca Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sürekli olarak devam edip etmemesi açısından müekkede ve ğayr-ı müekkede olmak bakımından da incelenmektedir.
Sünnet’in Hücciyeti
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e nisbeti sabit ve sahih sünnetin İslâm fıkhının kaynaklarından olduğu ve bunun gereğine göre amel etmenin vücûbu üzerinde bütün müctehidler ittifâk etmişlerdir. Onlar bu sonuca varırken Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e itaati emreden, ona itaati Allah Te‘âlâ’ya itaat sayan, onun hükmüne rızâ göstermeyenin imansız olduğunu ifade eden, ona muhalefet edene şiddetli tehditlerde bulunan âyet-i kerîmelerden yola çıkmışlardır. Bunların bir kısmını hatırlatmakta fayda mülâhaza ediyoruz:
“Allah’a itaat edin, Rasûl’e de itaat edin ve kötülüklerden sakının.”[3]
Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Te‘âlâ’ya itaati emreden âyet-i kerîmelerde, Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de zikredilmiş böylece ona itaatin farziyeti de ilân olunmuştur:
“Kim Rasûl’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.”[4]
Allah Te‘âlâ’ya itaatin yolu, Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e itaate bağlanmıştır:
“(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı, bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”[5]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), dinde hüküm koyma salahiyetine sahiptir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:
“Peygamber size ne verdiyse onu alın ve size neyi yasakladıysa ondan sakının. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.”[6]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), bi’setten önce de güvenilirliğiyle tanınan emin bir kimse idi. Bu sebeple hükmüne başvurulurdu. Risaletle birlikte, Ashâbının hakemi oldu. Kur’ân-ı Kerîm ise onun, ümmetinin hakemi olduğunu beyân etmiştir. Bu hakemlik, hayatı esnasında fiilî olarak devam ettiği gibi âhireti teşrifinin ardından da sünneti vesilesiyle devam etmektedir:
“…Rabb’ine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”[7]
Mü’minler için, Allah Te‘âlâ’nın ve Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hüküm verdiği bir konuda o hükümden başka bir hükmü kabul etme gibi bir durum söz konusu olamaz. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Allah ve Rasûlü bir işte hüküm verdiği zaman, artık mü’min bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allâh’a ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”[8]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hükmünden yüz çevirmek, büyük bir vebal üstlenmeye sebep olur. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de de buna dikkat çekilmiştir:
“…Bu sebeple onun (Allah Rasûlünün) emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden yahut kendilerine çok acı bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.”[9]
Günümüzde yaşadığımız huzursuzluklar ve her alanda baş göstermiş olan büyük sorunların sebeplerini de bu noktadaki eksikliklerimizde aramamız lâzımdır.
Dipnotlar
[1] Ahzâb Sûresi:21
[2] Müslim, İlim, 15, Zekât, 69
[3] Mâide Sûresi: 92
[4] Nisâ Sûresi: 80
[5] Âl-i İmrân Sûresi:31
[6] Haşr Sûresi: 7
[7] Nisâ Sûresi: 65’ten.
[8] Ahzâb Sûresi: 36
[9] Nûr Sûresi: 63’ten.