Meşâyih-i sûfiyye makam ve hallere taalluk eden ve zaman içinde tekâmül eden nice ıstılahlar vaz etmişlerdir. Tezkiye-i nefs ve tehzîb-i ahlâk hususi gündemleri olduğu için de eserlerinde kalp hastalıkları ve nefsin hilelerine dair mebzül malumat bulunur. Bu köşe de tasavvufun ıstılah ve tabirleri hakkında meşâyihin izahatını bir araya getirmek planlanmaktadır. Maalesef ki günümüzde dervişlerin gündeminde manevi derecelerden ve makamlardan bahis kadar nefsin hileleri ve ‘tezkiye’ yer tutmadığı için, öncelikle ahlâka dair ıstılahları takdim etmenin isabetli olacağı kanaatindeyiz.
‘Şirk’in, ‘ucb’un, ‘kibir’in, ‘riya’nın, ‘hased’in ve bunlardan mütevellid işlenilen iman ve amel binamızı içten içe kemiren, diğer amellerimizi de yok eden ve en az namaz oruç kadar farz olduğu ortada olan nice günahın önemsenmiyor olması bu hususlarda marifet sahibi olmaya ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu göstermektedir.
Sûfî büyükleri, zemmedilen bu kötü ahlakları, ‘batıni’ yani görünmüyor olmakla kişinin kendisinin bile çoğu zaman fark etmediği ancak işlemeye devam ettiğimiz, ‘daimi’ yani temizlenmediği sürece her dem her nefes uykudayken bile işlenmeye devam edilen günahlar olarak vasfetmişlerdir.
Nefsin haramlara, daha da genelde dünyaya, masivaya meylinin ve bu meyilden neşet eden bu kalp hastalıklarının kaynağının ne olduğu ve nasıl bu hendekten atlayabileceğimizi bilmek her mümin için bir vecibedir.
“Nefsini tezkiye eden muhakkak ki kurtulmuştur” (Şems Sûresi, 9) âyeti kerîmesi tezkiyeyi yegâne kurtuluş yolu olarak göstermektedir. Tezkiye, sahibinin büyük mükâfatlara nail olacağı müjdelenen güzel ahlâkın kapısı.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurur:
“Din güzel ahlâktır.”[1]
“Müminlerin iman bakımından en mükemmeli ahlâkı güzel olandır.”[2]
“Kıyamet günü güzel ahlâktan daha ağır basacak bir şey yoktur.”[3]
“Aranızdan en çok sevdiklerim ve kıyamette bana en yakın olacaklar ahlâk bakımından en güzel olanlarınızdır.”[4]
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”[5]
Tezkiyenin ve ahlakın kıymetini ve zaruretini bildirmek için bu buyruklardan daha fazla ne söylenebilir ki?
İmam Gazâlî (Rahimehullâh), kâr elde etme amacıyla bin bir tehlikeyi göze alarak okyanusları geçen, aylarca yol alan tüccarlar büyük riskleri göze alırken, istikbalde iyi bir mevki elde edeceğini umduğu için -bu sadece bir ihtimal olmasına rağmen- çocukluğundan bu yana bin bir meşakkati göze alarak dünyevi saadet için çalışıp çabalayan kimselerin -kati olarak inandığı halde- ahiret ve uhrevi saadet için çalışmıyor olmasına esef eder.[6]
Peki bunun sebebi nedir? Ona da cevap verir imam Gazali: “Şehvetlerin peşinde koşmanın verdiği gaflet sarhoşluğu, sâlih bir mürşidin onu uyandırıncaya kadar süren bir gaflet uykusu ona bunu yaptırmaya devam edecektir.”[7]
Çare nedir peki? Yine O’nun ifadesiyle “Bir rahatsızlığı olan kimsenin doktorun neyi yiyip yemeyeceği, hangi aralıklarla yiyeceği gibi tavsiyelerine uyduğu gibi, ruh doktorlarının tavsiyelerine de harfiyen uyması gerekmektedir. ‘Mücahede’ yani nefsini tüm kötü sıfatlardan temizlemek, ‘tezkiye’ yani nefsi küfür ve masiyette Hakk’a şirk koşmaktan temizlemek ile bu uykudan uyanılır.”[8]
Evet, özetle böyledir ancak tafsilata inildiğinde ihtiyacımız olan malumatın çoğaldığını fark ederiz.
Ahlak(sızlığ)ın Kökenleri
Ahlakın nazari tahlil ve tasnifini yapan eserler, insan davranışlarının temelinde insanın akletme, düşünme kabiliyeti (kuvve-i müdrike), elindekini koruma ve istediğini alma asabiyetini veren gazab ve öfke kuvveti (kuvve-i gazabiye) ve hep elindekinden daha fazlasını istemesine sebep olan arzulama ve şehvet kuvveti (kuvve-i şeheviye) olarak üç kuvvet olduğundan bahsederler.
İmam Gazali, bu üç kuvveyi şöyle bir misalle açıklar:
“İnsan bedenindeki nefis, şehirdeki bir valiye benzer. Düşünme kuvveti onun nasihat ve emirlerini yerine getiren askeri kumandanı, nefsin şehvet kuvvesi gıda maddelerini depo eden ve daima elinde tutan kötü huylu hizmetkâr, gazap kuvvesi ise onun polis şefidir. Kötü huylu hizmetkâr olan şehevi kuvvet görünüşte iyi ama o gıdaları zehir ile karıştıran bir hilebazdır. Vezirin emirlerine itiraz eder. Vali olan müdrike kuvveti ise vezire riayet eder. Vezir ona ‘hizmetkâr olan şehevi güce kulak verme beni dinle’ der. Bu polis şefi gazabi kuvvet, hilebaz şehevi kuvveti vezir adına ikna etmeye çalışır. Vali gazabı ve şehveti sakinleştirip itidale getirebilirse ahlâk güzelleşir, yoksa bozulur.”[9] “Müdrike kuvveti olan akıl, ava çıkan bir süvari, şehvet bindiği at, gazab da onun av köpeğidir. Eğer onları eğitirse başarılı bir av yapar yoksa eli boş döner.”[10]
İmam, ilerleyen sayfalarda övülen ve yerilen ahlakların hepsini bu kuvvetlerin altında mütalaa eder ve “Heva işte bu şehevi kuvvetin kötü olan tarafıdır.” der.[11]
“Akıl kuvveti itidale varınca hikmet, gazabi kuvvet itidale varınca yiğitlik ve kahramanlık, şehevi kuvvet, itidale varınca iffet olarak tezahür eder. Bunların hepsinin itidali ile adalet terazisi kurulur ki işte kişinin ahlaklı olması böyle tezahür eder.”[12]
Ahlakı ‘Ameli hikmet’ olarak ele alan nazar erbabı bu şablon üzerinden tafsil etmiştir insan davranışlarını. İyi olan kötü olan tüm ahlaki tutum ve davranışlar bu üç kuvveye dayanır.
Bu şablon üzerinden Meşayıhımızın nefsin kötü huyları olarak bizlere öğrettiği iba/itaate karşı inat ile boyun çekme, münazaa/çekişme ve tartışma, tuğyan/şehevi ve gazabi tüm azgınlıklar ve inkâr, yine bu itidale getirilememiş gazabi ve şehevi kuvvetlere irca edilecektir.
Nazar erbabının bu tasnifi elbetteki yanlış değildir. Ancak ne var ki sistematik tasnifin üstadları olarak bu şablonu ortaya koyan nazar erbabı, -sahaları olmadığı için- gazabi ve şehevi kuvvetlerin nasıl tehzib edileceğine fazla eğilmemişlerdir. Bu vazife, gerçek ruh tabibleri olan sûfî büyüklerine kalmıştır. O yüzden evvela onların eserlerini merkeze alacağız.
Tasavvuf Metinlerinde Ahlak
Ahlâk ve tezkiye hususlarına değinirken ahlak erleri olan zühd imamlarının hallerini, makamlara ve tezkiyeyi nefse müteallık ilk devirlerde kaleme alınan eserleri merkeze alacağız. Bunu yaparken her bir eserin takip ettiği sıraya riayet etmeye ve hepsinin mevzu ile alakalı söylediklerini bir araya getirmeye gayret edeceğiz. Bu esnada yer yer ulemamızın hususiyetle muhaddis imamlarımızın Şuabu’l-İman kitapları ve tabi kendi meşrebimizin uluları Meşayıhımızın kıymetler üstü eserlerinden iktibaslar yapacağız. Ahlâkın mahiyeti, güzel ahlâkın ne olduğu ve nasıl kazanılacağı, zemmedilen ahlâkların neler olduğu ve nasıl sakınılacağı neden büyüklerde ahlâkın aslı olduğunu bizlerde ise adının kaldığını anlamaya çalışacağız.
İlk devir tasavvuf eserlerinin mevzuları ele alış biçimleri birbirlerinden farklılık arz eder. Ancak hiçbiri ahlâkın temel niteliklerine değinmeyi ihmal etmez. Bir fikir vermesi açısından ahlak ile alakalı ele aldıkları başlıkları burada zikredelim:
Muhâsibî Risâletü’l-Müsterşidîn, el-Vasaya ve er-Riaye’de: Takva, mal toplamak, kanaat, tevazu, şeytanın hileleri, cimrilik, uzlet, ucub, kibir, muhabbet, huşu, tashih-i niyet, tövbe, nefs muhasebesi, vera, zühd, sıdk, ihlas, riya, şükür, sabır, rıza, marifet, hikmet, havf, murakabe, hayâ, gurur, hased, edep, münacat, murakabe, susmak, hevaya muhalefet.
Tûsî el-Lüma’da: Tövbe, Vera, Zühd, Fakr, Sabr, Tevekkül, Rıza, Murakabe, Kurb, Havf, Reca, Şevk
Kelâbâzî et-Taarruf’da: Tevbe, Zühd, Sabır, Fakr, Tevazu, Havf, Takva, İhlâs, Şükür, Tevekkül, Rıza, Zikir, Muhabbet, Vera-Mücahede, Tahammül
Ebû Tâlib Mekkî Kûtu’l-Kulûb’da: Zikir, Muhasebe-i Nefs, Tövbe, Sabır, Şükür, Reca, Havf, Zühd, Tevekkül, Rıza, Muhabbet, Şevk, Gayret, İhlâs, Niyet, Riyazet, Açlık, Fakr, Uhuvvet, Sohbet, Vera
Sülemî Derecâtu’l-Muâmelât ve el-Mukaddime fi’t-Tasavvuf’da: Tevbe, İnabe, Takva, Havf, Reca, Zühd, Tevekkül, İhlâs, Vefa Fakr, Cûd/Seha, Tefekkür, Hayâ, İnayet, Rıza, Tasavvuf, Ahlak, Muhabbet, Sıdk, Şevk, Şefkat, Tevazu, Fütüvvet
Kuşeyrî er-Risâle’de: Tövbe, Halvet-Uzlet, Takva, Vera, Zühd, Sükût, Havf, Reca, Hüzün, Açlık, Huşu-Tevazu, Nefse Muhalefet, Hased, Gıybet, Kanaat, Tevekkül, Şükür, Sabır, Rıza, Ubudiyet, İrade, İstikamet, İhlâs, Sıdk, Hayâ, Hürriyet, Fütüvvet, Ahlak, Cûd/Seha, Gayret, Tasavvuf, Edep, Sohbet, Muhabbet, Şevk, Şeyhe Karşı Edepler
Hucvîrî Keşfu’l Mahcûb’da: Farklı bir tasnif benimseyen Hucvîrî, ahlâkî mevzularla alakalı hususi bir başlık açmaz. Rıza ve muhasebeyi nefs yolunu tutan Haris Muhasibi’nin Muhasibiye, melamet yolunu tutan Hamdun Kassar’ın Kassariye, galebe-sekr yolunu tutan Ebu Yezid Tayfûr Bestami’nin Tayfûriye, îsâr yolunu tutan Ebu Hüseyn ibni Nuri’nin Nûriye, mücahede yolunu tutan Sehl ibni Tüsterî’nin Sehliye, velayet yolunu tutan Hâkim-i Tirmizî’nin Hâkimiye, batıni murakabe yolunu tutan Cüneyd Bağdâdî’nin Cüneydiye, tecrid, fena yolunu tutan Ebu Said Harrâz’ın Harrâziye, gaybet ve huzur yolunu tutan Ebû Abdullah Muhammed ibni Hafîf’in Hafîfiye, cem-fark yolunu tutan Ebu Abbas Seyyârî’nin Seyyârîye yolu olmak üzere on tasavvufi meslek ve tarikatın özelliklerini anlatırken ahlak ve makamlarla ilgili birçok ıstılaha değinir.
Sircânî el-Beyâzu ve’s-Sevâd’da: Tevbe, Vera, Zühd, Fakr, Açlık, Edeb, Sohbet, Fütüvvet, Takva, Sabır, Havf-Reca, Tefekkür, İstikamet, Tevekkül, Tefviz, Sıdk, İhlas, Şükür, Rıza, Muhabbet, Hüsnü Ahlak, Hayâ, Himmet, Hayret, Mürüvvet, Hürriyet.
Gazâlî İhyâu Ulûmi’d-Dîn’de: Riyazet-i Nefs, Tehzib-i Ahlak ve Emraz-ı Kalbiye: İki Şehvet; Batın ve Ferc Şehveti (tokluk, şehvet) Lisanın Afetleri (mâ lâ yani ya da yalan konuşmak, iftira atmak, tartışma yapmak vs.), Gazap, Hased, Cimrilik ve Mal Sevgisi, Makam Sevgisi, Riya, Kibir, Ucup, Gurur, Tövbe, Sabır, Şükür, Havf-Reca, Fakr, Zühd, Tevekkül, Muhabbet, Şevk, Rıza, Niyet, İhlâs, Sıdk, Murakabe, Muhasebe, Tefekkür, Ölümü Anma.
Sühreverdî Avârifu’l-Meârif’de: Ahlak, Tevazu, İnsanların eziyetlerine tahammül, Îsâr, Affetme, Güler yüzlülük, İnsanlara güzel muamele, Tekellüf/Gösteriş için ameli terk, Mal biriktirmeyi terk, Kanaat, Tartışmadan sakınmak, Sohbet ve insanlara karışmak, İyilik yapana teşekkür etmek, Mevkiyi hizmet için kullanmak, Edep.
Ankaravî Minhâcü’l-Fukarâ’da: Yakaza, Tevbe, İnabe, Muhasebe, Tefekkür, İtisam, Firar, Halvet, Uzlet, Riyazet, Hüzün, Havf, Reca, Huşu, Zühd, Takva, Vera, Tebettül, İbadet, Hürriyet, İhlas, Tehzib, İstikamet, Tevekkül, Tefviz, Sika, Teslim, Tasavvuf, Hulk, Tevazu, Îsâr, Fütüvvet, Sıdk, Haya, Şükür, Sabr, Rıza, İnbisat, Kast, Azim, İrade-Mürid, Murad, Edep, Fakr, İhsan, Himmet, Muhabbet, Aşk, Şevk, Kalak, Gayret.
Dipnotlar
[1] Ali el-Müttekî, Kenzu’l-Ummâl, no: 5225, c.3, s.17
[2] Tirmizî, Sünen, Kitâbu’l-Îmân, no: 2612, c.5, s.9, Aişe radıyallâhu anhâ’dan.
[3] Tirmizî, Sünen, Kitâbu’l-Bir ve’s-Sıle, no: 2003, c.4, s.363, Ebu’d-Derdâ radıyallâhu anh’dan.
[4] Tirmizî, Sünen, Kitâbu’l-Bir ve’s-Sıle, no: 2018, c.4, s.370, Ebu’d-Derdâ radıyallâhu anh’dan.
[5] İmâm Mâlik, el-Muvatta, Kitâbu’l-Câmi’, no: 3357, c.5, s.1330, Mâlik radıyallâhu anh’dan.
[6] İmam Gazali, Mizanu’l-Amel, s. 31, Çev: Remzi Barışık, Kılıçaslan Yay. 1970.
[7] İmam Gazali, Mizanu’l-Amel, s.40.
[8] İmam Gazali, Mizanu’l-Amel, s.46, 47.
[9] İmam Gazali, Mizanu’l-Amel, s.101-2.
[10] İmam Gazali, Mizanu’l-Amel, s.106.
[11] İmam Gazali, Mizanu’l-Amel, s.116.
[12] İmam Gazali, Mizanu’l-Amel, s.138.