Mevlâ Te‘âlâ Mü’minûn Sûre-i Celîlesinde geçmiş ümmetlerin ahvâlinden bahseden âyet-i kerîmelerin müteakiben şöyle buyurur:
“(Biz her dönemde gönderdiğimiz peygamberlere şöyle hitap ettik:) Ey Rasûller! Lezzetli ve helâl şeylerden yiyin ve sâlih bir amel işleyin! Gerçekten de Ben, sizin yapmakta olduklarınızı (hakkıyla bilip, karşılığını verecek olan bir) Alîm’im!”[1]
Âyet-i kerîmenin hitâbı, bütün rasûllere yöneltilmiş bir hitap olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu hitap, geçmiş rasûllere ve ümmetlerine yönelik olmakla beraber, Kur’ân-ı Kerîm’de yer alması hasebiyle bizlere de yönelik olmaktadır. Nitekim tefsirlerde, âyet-i kerîmenin Hazreti Îsâ (Aleyhisselâm)a atıf yaptığına ve onun yalnızca annesinin eğirdiği yünler ile geçindiğine dair rivâyetler kaydedilmiştir.[2]
Allah Te‘âlâ, geçmiş ümmetlerin başlarından geçen hadiselerden ibret almamızı ve her konuda hükümlerine riayeti emretmektedir. Âyet-i kerîmenin, Mevlâ Te‘âlâ’nın, yapmakta olduğumuz şeylerden haberdar olduğuna dair vurguyla son bulması bir tür hatırlatma olup hayatın her safhasında bu şuura sahip olmamız gerektiğine dikkat çekmek içindir. Bu hakikat:
“Onlar (zararlarından korktukları) insanlardan gizleniyorlar da, (utanılmaya ve korkulmaya en çok lâyık olan) Allâh’tan utanmıyorlar! Hâlbuki onlar O (Allâh-u Sübhânehû)nun râzı olmadığı sözü gece gece (gizlice) kurarlarken, O (ilmen) kendileriyle beraber idi. Allâh onların yapmakta olduklarını dâima (kuşatıcı şekilde bilen bir) Muhît olmuştur”[3] âyet-i kerîmesiyle de açık bir şekilde beyân edilmiştir.
Âyet-i kerîmede lezzetli ve helâl şeyler yemenin ardından sâlih amelleri işlemeye yönelik vurgunun gelmiş olmasını müfessirler, yeme ve içme gibi hayatî şeylerdeki asıl maksadın amel işlemeye yönelik kuvvet kazanmak olduğu şeklinde açıklamışlar ve helâlinden beslenen kimselerin bu durumunun, amellerinin makbuliyeti konusunda da tesirli olacağını eklemişlerdir. Aynı konunun vurgulandığı bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:
“Ey iman etmiş olan kimseler! Sizi rızıklandırmış olduğumuz şeylerin helâl ve lezzetli olanlarından yiyin ve (size verdiği bunca helâl rızıklara karşılık) Allâh’a şükredin! Eğer siz (Allâh’ın bütün nimetlerin sahibi olduğuna inanarak) ancak O’na ibadet etmekte olduysanız(, şükrü de O’na tahsis edin)!”[4]
Peygamberlerin (Aleyhimüsselâm) Helâl Gıda Konusundaki Hassasiyetleri
Helâlinden yiyip içmek bir kimsenin, sâlih amellerin kendisine kolaylaştırıldığı bir kimse kılınmasına vesile olur. Helâl gıdanın ve helâlinden giyinme konusunun, mâlik olunan malların helâl mallardan olma hususunun kişinin duâlarının ve amellerinin makbuliyetine olan tesiri Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından şöyle beyân edilmiştir: “Bir kimse (Hak yolunda) uzun sefere çıkar, saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış bir hâlde ellerini semaya uzatarak: ‘Yâ Rabbî, yâ Rabbî!’ diye duâ eder. Hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram (hâsılı) kendisi haramla beslenmiş olursa, böylesinin duâsı nasıl kabul edilir?”[5]
Hazreti Dâvûd (Aleyhisselâm)ın helâl gıda konusuyla ilgili hassasiyetine dair şöyle bir kıssa anlatılır:
“Hazreti Dâvûd (Aleyhisselâm)a oruç tuttuğu bir günün akşamında iftarını açmak üzereyken bir kap süt getirildi. Getirenlere: ‘Bu sütü nereden getirdiniz?’ diye sorunca sütü getirenler: ‘Onu koyunumuzdan sağdık’ dediler. Hazreti Dâvûd (Aleyhisselâm): ‘Koyununuzun parasını nereden buldunuz?’ diye sorunca: ‘Ey Allâh’ın peygamberi! Bunları neden soruyorsun?’ dediler. Hazreti Dâvûd (Aleyhisselâm): ‘Çünkü biz peygamberlere sadece helâl olan şeylerden yememiz ve sâlih amellerde bulunmamız emredildi’ karşılığını verdi.”[6]
Benzer bir kıssa Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in helâl gıda ile ilgili olarak Şeddâd ibni Evs’in kız kardeşi Ümmü Abdillâh (Radıyallâhu Anhumâ) tarafından anlatılmıştır:
“Oruçlu olan Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e iftar vaktinde biriyle bir kâse süt gönderdim. Ancak Allah Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gönderdiğim kişi aracılığıyla bana: ‘Bu sütü nereden aldın?’ diye sordu: ‘Benim koyunumdan sağdım’ karşılığını verdim. Adamı bir daha bana gönderip: ‘Bu koyunu nereden aldın?’ diye sordu: ‘Kendi paramla satın aldım’ karşılığını verdim. Bunun üzerine Allah Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) o sütü içti. İkinci gün Allah Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yanına gittim ve: “Ya Rasûlellâh! Sana biriyle süt göndermiştim, neden sütü onunla birlikte geri çevirdin?’ dedim. Allah Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): ‘Peygamberlere sadece temiz ve helâl olan şeylerden yemeleri ve sadece sâlih olan amelleri yapmaları emredilmiştir’ karşılığını verdi.”[7]
Helâlinden Kazanmak ve İnfâk Etmek
Mevlâ Te‘âlâ bizlere helâlinden kazanmayı ve kazandıklarımızdan da infâk etmeyi emretmiştir. Yeryüzünü mamur etmek ve adaleti tesis etmekle vazifelendirilmiş olan mü’minler variyetlerini, hayır işlerinde yarışırcasına infâk ederler. Bu anlayış aynı zamanda, nimetlere ve bahşedilen varlığa da en nitelikli şükürdür. Kur’ân-ı Kerîm’de mü’minlerin bu vasfı şöyle beyân edilmiştir:
“Onlar Allâh’a ve o son güne inanırlar, (iman ve diğer hayırlardan ibaret) ma’rûfu emrederler, (kâfirlikten ve şeri`âtın yasakları olan) münkerden nehyederler ve (ölüp de fırsatı kaçırmamak için) hayırlarda (yarışırcasına) koşuşurlar. İşte o (yüce sıfatlara sahip ola)nlar (Yahudilerin dediği gibi kötülerden değil, bilakis Allâh indinde durumları düzgün olan) sâlihlerdendir.”[8]
İsmailağa Aşevi Hizmetleri ve Gıda YardımlarıPeygamberlerin sünnetinden olan ihtiyaç sahiplerine ikrâm ve yardımda bulunma hasleti, varlıklı kimselerden ihtiyaç sahiplerine mânevî bir köprü vazifesi gören aşevleriyle müşahhas bir hâle bürünmüş ve İslâm medeniyetinin yapıtaşlarından biri olarak günümüze kadar ulaşmıştır. İsmailağa Câmiası, biri Avrupa, diğeri Anadolu yakasında olmak üzere her gün ortalama 2500 kişiye sıcak yemek ikrâmında bulunduğu iki ayrı aşeviyle ve gıda yardımlarıyla bu mânevî köprüyü günümüzde de muhafaza etmektedir. Sizler de bu hizmetlere ve hayra destek sağlayabilir ve hâsıl olacak ecir ve mükâfata ortak olabilirsiniz. Detaylı bilgi için tıklayınız…
Dipnotlar
[1] Mu’minûn Sûresi:51
[2] İmam Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, Ocak Yayıncılık, İstanbul, 2012, c.10, s.586
[3] Nisâ Sûresi:108
[4] Bakara Sûresi:172
[5] Müslim, Zekât:65; Tirmizî, Tefsir:2; Dârimî, Rikaak:9
[6] İmam Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, Ocak Yayıncılık, İstanbul, 2012, c.10, s.587
[7] İmam Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, Ocak Yayıncılık, İstanbul, 2012, c.10, s.587
[8] Âli İmrân Sûresi:114