Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyet-i kerîmede “Allah (Celle Celâluhû) yolunda olanlar” methedilmiş ve faziletleri vurgulanmıştır. Zekât verilecek olan sınıfların belirtildiği âyet-i kerîmede geçen “Allah (Celle Celâluhû) yolunda bulunan” zümreleri açıklayan müfessirler, ilim yolunda olan âlim ve talebelerin durumuna özellikle dikkat çekmişlerdir.
İlim yolunda olmanın fazîletini Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle beyân etmiştir: “Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allah’ı zikretmek ve O’na yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten âlim ve öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnadır.”[1]
İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri bir mektubunda talebelere yardım etmenin önemi hakkında şu hususları beyan etmiştir:
“İlim talebelerine ve tasavvuf ehline sarf ve harcamak üzere, bir miktar para gönderdiğinizi yazıyorsunuz. Mektubunuzda ilim talebelerini tasavvuf ehlinin üzerine takdim etmeniz çok güzel oldu. Değer bakımından gerçekten böyledir. Zahir, bâtının unvanı olduğuna hükmedilir. Bâtında da bu cemaatin (yani ilim talebelerinin tasavvuf ehlinin üzerine) takdim edilmesini ümit ederiz. (Ne güzel buyurmuşlar) “Ve her kabın içinde bulunan şey dışarıya sızar.“
İlim talebelerini tasavvuf ehlinin üzerine takdim etmek şeriatın ilerlemesine sebep olur. Çünkü ilim talebeleri, nebevî şeriatın yükünü taşıyanlar ve bekçileridir. Muhammed Mustafa (Aleyhisselâm)ın dîni, onlarla kaimdir. Din, ilim talebeleriyle ayakta durmaktadır.”[2]
Allah Te‘âlâ Yolunda Bulunanlara Yardım Etmenin Önemi
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) îrâd buyurmuş olduğu bir hutbede şöyle buyurmuştur: “Kendi ayıpları, kendisini başkasının ayıplarını araştırmaktan alıkoyana, meşru bir şekilde kazandığı servetten infak edene, fıkıh ve hikmet ehliyle arkadaşlık edene, zillet ve günahtan sakınana cennet vardır. Nefsini zelil edene, ahlâkını güzelleştirene, gizli taraflarını ıslah edene, halktan kötülüğü uzaklaştırana cennet vardır, İlmi ile amel edene, servetinin fazlasını Allah yolunda harcayana, sözünün fazlasını kendi nefsinde tutan, sünnet-i seniyye ile iktifa edip, bid’atlara yönelmeyene cennet vardır.”[3]
İlim Taşıyanlar, Hudut Bekleyen Mücahidler Gibidir
İmâm-ı Ğazâlî hazretleri ilmin hâmili olan kimseleri mücahidlere benzetmiş ve bu durumu şöyle açıklamıştır:
“İlim taşıyanlar, aynen İslâm devletinin hudutlarını bekleyen askerlere benzerler. Tıpkı Allah yolunda savaşan ve nöbet tutan gaziler gibidirler. Bu gazilerin bir kısmı muharebe meydanlarında harp eder, bir kısmı ise harp edenlere yardımcı olur. Bir kısmı muhariplere su taşır, bir diğer kısmı ise ordunun ağırlığını; yani hayvanlarını ve yiyeceklerini bekler. Bunların hiçbiri i‘lâ-yi kelimetullâhtan ayrılmadıkça, cihâd sevabından mahrum olmazlar.”[4]
Talebelerin Yetişmesine Katkıda Bulunun
İsmailağa câmiası, Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin rehberliğinde hâfızlık müessesesine dünden bugüne çok önem vermiş, hâfızların yetiştirilmesi ve ilim tahsilinin sürdürülmesine yönelik faaliyetlerini seferberlik yoğunluğunda sürdürmüştür.
Sadece İstanbul’da binlerce talebe hâfızlık ve İslâmî ilimlerin yolu olan Arapçaya ait ilimleri tahsil etmektedir. İsmailağa Hâfızlık ve Arapça medreseleri hakkında detaylı bilgi almak ve bu ilmî faaliyetlere ortak olmak için tıklayınız…
Dipnotlar
[1] Tirmizî, Zühd:14
[2] Mektûbât-ı Rabbânî, 1. Cild, 48. Mektûb
[3] İmâm-ı Gazâlî, İhyâ-u Ulûmiddîn, c. 1, s. .
[4] İmâm-ı Gazâlî, İhyâ-u Ulûmiddîn, c. 1, s. .