Vefâtının sene-i devriyesi olan 19 Şubat tarihi vesilesiyle, sûfî büyüklerimizden İbrahim ibnü Edhem (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ni pek kıymetli nasihatleri ve rehber kişiliğiyle hatırlıyor, hayırla, minnetle ve şükranla yâd ediyoruz.
İbrahim ibnü Edhem (Kuddise Sirruhû), tâbiînin meşhûr âlimlerinden ve evliyânın büyüklerindendir. 714 (H. 96) senesinde Belh şehrinde doğdu, 779 (H. 162) senesinde Şam’da vefât etti.
İsmi, İbrahim ibnü Edhem ibni Mansûr olup, künyesi Ebû İshâk’dır. Nesebi, Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) Efendimiz’e dayanır. Fudayl ibnü Iyâd (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nden feyz aldı. İmrân ibnü Mûsâ ibni Zeyd Râî ve Şeyh Mansûr Selâmî (Rahimehumallâh)ın sohbetinde bulundu; Veysel Karânî (Rahimehullâh) Hazretleri’nin rûhâniyetinden istifâde etti.
Bağdâd, Şâm ve Hicâz’da meşhûr oldu. Üç kıtanın âlimlerinin çoğundan ilim öğrendi. İmâm-ı Âzam (Rahimehullâh) Hazretleri’nin sohbetleriyle olgunlaştı. İmâm-ı Âzam (Rahimehullâh) Hazretleri onu methedip, “İbrahim ibnü Edhem seyyidimiz ve sevdiğimizdir.” buyurmuştur. Dinde fakîh ve müctehid oldu. Çeştiyye yolunun büyükleri arasında yer aldı. Rumlara karşı yapılan cihâdlara katıldı. Arab lisânını çok fasîh konuşan biriydi.
Yahya ibnü Saîd el-Ensârî, Saîd ibnü Mezbân, Mukâtil ibnü Süleyman, Süfyân-ı Sevrî’den; Sevrî de, İbrahim ibnü Edhem’den hadîs-i şerîf rivâyetinde bulunmuştur. Evzâî, Şakîk-i Belhî, İbrahim ibnü Beşar da İbrahim ibnü Edhem (Rahimehullâh)tan hadîs-i şerîf rivâyetinde bulunanlar arasındadırlar. Nesâî, Dârekutnî ve İmâm-ı Buhârî (Rahimehumallâh) onun sika (güvenilir) bir râvî olduğunu bildirmişlerdir. Buhârî Sahîh’inde Edeb; Tirmizî ise Tahâret babında kendisinden rivâyette bulunmuşlardır.
Babası Edhem, Belh şehri pâdişâhıydı. Kendisi Şehzâde olup, tahtta oturur, avlanmayı severdi. Her türlü imkâna sâhip, her istediğini yer, her istediğini giyer, her emri hemen yapılırdı. Bir yola çıktığı zaman, kırk altın kalkanlı asker önünden, kırk altın gürzlü asker de arkasından yürürdü. O, bütün bunları terk etmiş ve Allah Te‘âlâ’ya gönül vermiştir. Mübârek sözleri ve kerâmetleri dilden dile dolaşmış, muhabbeti hep gönüllerde yaşamıştır. Dünya sultânları unutulmuş; fakat o, unutulmamıştır.
İbrahim ibnü Edhem Hazretleri’nin Zühde Yönelişi
Taht’ı üzerinde uyuya kaldığı gecelerden birinde sarayın tavanından gelen gıcırtı sesi üzerine birinin yürüdüğünü düşünerek sert bir sesle bağırır. Sahiden de onun düşündüğü gibi, birisi çatının üzerinde yürütmektedir. Çatının üzerindeki şahıs, Sultan’a: “Ben yabancı biri değilim, devemi kaybettim, onun arayışı içerisindeyim.” der. Sultan bunun üzerine: “Sen deli misin, devenin tavanda işi ne?!” diyerek çıkışır. Tavandaki gizemli şahıs: “Asıl deli sensin. Zira altın taht ve atlas ipekler içinde Allah’ı bulacağını sanıyorsun.” deyince İbrahim ibnü Edhem (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin içine bir ateş düşer.
Hazreti Hızır (Aleyhisselâm)ın İkazı
İbrahim ibnü Edhem (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin zühde yönelmesine vesile olan hâdiseler arasında, Hazreti Hızır (Aleyhisselâm)ın telkinlerinin önemli bir yeri bulunduğuna dair bir menkıbe nakledilir.
Belh şehrinin Sultanı olan İbrahim ibnü Edhem (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, sarayda bir ziyafet verir. Ziyarete katılanlar arasında, kapıda muhafız olanların dahi müdahale etmekten çekinmesine sebep olacak derecede heybetli bir zat da bulunmaktadır. Kimsenin müdahale edemediği esrarengiz zat, İbrahim ibnü Edhem (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin yanına kadar ilerler ve sarayın daha evvel kimlere ait olduğunu sorar. Saraya daha önce hâkim olmuş kimselerin isimleri zikredildikçe Hazreti Hızır (Aleyhisselâm), onların akıbetlerini sorup her biri için: “öldü” cevabını alınca: “Bu nasıl senenin sarayındır ki, biri gelmeden bir diğeri gitmektedir.” der ve aniden çıkıp gider. Onun peşinden koşarak kendisine yetişen İbrahim ibnü Edhem (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, esrarengiz zata kim olduğunu sorar ve Hazreti Hızır (Aleyhisselâm) olduğunu öğrenir. Bu hâdisenin ardından artık fâni dünyanın zenginliklerini tamamen terk eder.
İbrahim ibnü Edhem (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ni sultanlıktan zühde yönlendiren bir başka hâdise de av yaptığı bir esnada vuku bulur. Atı ve köpeğiyle beraber av yapmakta olduğu bir sırada kendisine: “Ey İbrahim, sen bunun için mi yaratıldın, bununla mı emrolundun?” şeklinde nida edilir. Bir süre sesin sahibini arar fakat bir türlü bulamaz ve bu hâl üç kez tekrar eder.
Geçici Sultanlıktan Hakîkî Sultanlığa
Şahid olduğu bu sarsıcı hâdiselerin böylece tekrarlanmasının ardından, av yapmakta olduğu mevkiden süratle ayrılan İbrahim ibnü Edhem (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, üzerinde bulunan saltanatının ifadesi olan ihtişamlı kıyafetlerini, yolda rastladığı bir çobana verip onun yün elbisesini giyerek Mekke-i Mükerreme’nin yolunu tutar. Mekke-i Mükerreme’ye vasıl olması o günün şartları gereği epeyce bir vaktini alır. Bu süre zarfında birçok hâdiseye şahid olur ve birçok kimseyle karşılaşarak onların bazılarından istifade eder, kimi insanlar da kendisinden müstefid olurlar.
Mekke-i Mükerreme’ye ulaştıktan sonra bir yandan tâbiûnun ulularından ders alıp onların maneviyatından istifade ederken, diğer yandan da geçimini sağlayabilmek amacıyla bağ bekçiliği, orakla ekin biçmek gibi, sultanlık ve saltanattan gelen birinin nefsine son derece ağır gelebilecek işlerde çalışmak suretiyle geçimini, helâl yollardan sağlamaya çalışır.
Vefât ettiğinde: “Yeryüzünün emânı ölmüştür” şeklinde bir nida işitildiği ve vefât haberi alındığında bu nidanın onun vefatıyla ilgili olduğu anlaşılır.
Tarih boyunca mala ve mülke sahip sayısız insan gelip geçmiş fakat pek çoğu unutulmuştur. İbrahim ibnü Edhem (Kuddise Sirruhû) Hazretleri gibi büyükler ise hiçbir zaman unutulmamış; ilim ve sohbet meclislerinde daima hatırlanmışlardır. Onların ibret vesilesi hâl tercemeleri, müslümanlar yeryüzünde bulunduğu müddetçe hep hatırlanacak, öğüt ve tavsiyelerini tutan nesiller bu şahsiyetleri her zaman yaşatacaklardır inşâallâh.
İbrahim ibnü Edhem’in Altından Kıymetli Altı Nasihati
Bir gün İbrahim ibnü Edhem (Kuddise Sirruhû), Kâbe’yi tavaf eden bir adama dedi ki: “İyi bil ki dik ve sarp yokuşu tırmanmadan, sâlih insanlar derecesine ulaşamazsın. Birinci olarak, nimet ve refahın kapısını kapatıp şiddet ve sıkıntı kapısını açacaksın. İkinci olarak, izzet kapısını kapatıp zillet kapısını açacaksın. Üçüncü olarak, rahat kapısını kapatıp çalışma ve çabalama kapısını açacaksın. Dördüncü olarak, uyku kapısını kapatıp uykusuzluk kapısını açacaksın. Beşinci olarak, zenginlik kapısını kapatıp fakirlik kapısını açacaksın. Altıncı olarak, yaşama emeli kapısını kapatıp ölüme hazırlanma kapısını açacaksın.
Ahlâkı, Dostluğu ve Vefâsı
Sehl ibnü İbrahim (Kuddise Sirruhû) anlatıyor: İbrahim ibnü Edhem’le dost idik. Bir kere hasta olmuştum. Elinde bulunan her şeyini benim için harcadı. Sonra iştahım açıldı, tekrar yiyecek istedim. Eşeğini satarak parasını bana harcadı. İyileşmeye başlayınca: ‘Ey İbrahim eşek nerede?’ dedim, ‘Sattık’ diye cevap verdi. ‘Peki ama şimdi ben neye bineceğim?’ diye sorduğumda, ‘Sırtıma, kardeşim.’ dedi ve beni üç konak sırtında taşıdı.