Vefâtının sene-i devriyesi vesilesiyle Muhyiddîn ibni Arabî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ni eserleri ve hizmetleriyle hatırlıyor, hayırla ve minnetle yâd ediyoruz.
Tasavvuf, aslî itibarıyla şeriatın özü ve zühd ile hayata en ince ve en hassas şekilde tatbikidir. İbni Arabî (Kuddise Sirruhû) da bu hassasiyet üzere hayat sürmüş büyük sûfî imamlarından biridir. Bugün bazı kesimlerin onun ismini kendilerine bayraklaştırmak suretiyle felsefî birtakım fikirlerinin kaynağı olarak gösterme çabalarına aldanmamalı. İbni Arabî (Kuddise Sirruhû) son derece kabiliyetli, devrinin zirve âlimlerinin rahle-i tedrisâtında yetişmiş, büyük bir âlimdir. “Şeyhü’l-Ekber” unvanı onun tasavvuftaki üstünlüğünü, “Muhyiddîn” unvanı da ilmî alandaki üstünlüğünü ifade eder.
Tedrisata çok küçük yaşlarda başladı ve kısa süre içerisinde önemli gelişmeler kaydetti. Her şeyden evvel, üstün bir ahlâk sahibiydi. Zira annesi, Ensâr’dan bir zâtın torunu, büyük sûfî hanımlardan biriydi. Dayıları da tıpkı annesi gibi, üstün sûfî şahsiyetlerdendi. Babası, ilmî çevrelerde tanındığı gibi, Sultanlar indinde de bilinen, meşhur ve maruf bir şahsiyetti.
Doğup yetiştiği Endülüs’ün ilim ve kültür mirasından istifade ederken, olumsuz gelişmelerin tesiri altında kalmaktan da riyazet ve halvet ile muhafaza olundu. Hafızlığını küçük yaşlarında ikmal etmiş olan İbni Arabî (Kuddise Sirruhû), İmam el-Lehmî’den Kıraat, aşere ve takrib okuyup icâzet alarak kurra arasına dâhil oldu.
İbni Arabî (Kuddise Sirruhû) tahsil ettiği nazarî ilimleri, üstün muhakeme kabiliyetiyle birleştirerek farklı bir düşünme biçimi ortaya koydu. En derin kavramları muhakeme etti, farklı bakış açıları geliştirdi. Fakihlerden fıkıh metinlerini, muhaddislerden hadis metinlerini okudu, tefsir ve bilhassa işârî tefsir alanında adeta çığır açtı.
Devrinin büyük mürşidlerinden müstefid olduğu gibi, Hazreti Hızır (Aleyhisselâm)ın ruhâniyeti ve bereketinden de hissedâr olup derûnî hissiyatla dolup taştı.
Selçukluların yol göstericisi, sultanların rehberi idi. Kendisini günümüzde istismar etmeye ve hümanizm gibi bâtıl birtakım düşüncelere âlet etmeye kalkışanların aksine, büyük bir mücahiddi. Mü’minlere karşı yumuşak ve samimî olduğu kadar, küffara karşı hiddetli, tavizsiz ve şiddetli idi.
Son derece cesur, devlet büyüklerinden ve sultanlardan çekinmeyen, onların şeriata muhalif hâllerini ya da işlerini gördüğünde hiç çekinmeden ikaz eden, uzakta bulunması durumunda mektuplar göndermek suretiyle nasihatlerde bulunan ve çıkmaza düştüklerinde yol gösteren mânevî sultanlardandı.
İbni Arabî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin Vefâtı
Son derece velud bir âlim olup ardında çok önemli eserlerden oluşan ve insanların kıyamete dek istifade edecekleri büyük bir külliyat bırakan İbni Arabî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri 22 Rebîülâhir 638 (M.1240) tarihinde vefât etti. Kabri, Dımaşk’ta Kāsiyûn dağı eteğindeki Sâlihiye semtinde bulunmaktadır.
Zamanla harap bir hâle gelen kabristan, Yavuz Sultan Selim Hân tarafından bölgenin fethini müteakip düzenlenerek yanına cami ile tekke inşa edildi ve İbni Arabî (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin kabrinin üzerine türbe yapıldı. Saymış olduğumuz özelliklerinin de başında gelen zahidliği, vefâtıyla açık bir şekilde ortaya çıkmıştı. Zira ardında hiçbir mal bırakmamıştı. Mevlâ Te‘âlâ sırlarını âlî eylesin.