Bir topluluk karşısında konuşmayı ifade eden hutbe, özel manada, belli gelişmeler ve ibâdetlerle münasebeti bulunan bir mefhumdur. Hutbenin genel anlamıyla ilgili bilgilere buradan ulaşabilirsiniz…
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) vedâ haccı esnasında hutbeler îrâd etmiş ve bu hutbeler “vedâ hutbesi” olarak derlenmek suretiyle ümmet-i Muhammed’in istifadesine sunulmuştur. Vedâ hutbesinin tam metnine buradan ulaşabilirsiniz…
Söz konusu vecîz hutbelerde Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) birçok hayatî konuya temas etmiş ve ümmetine kıyamete dek baki kalacak buyruklarını îlân etmiştir. Vedâ hutbesinde öne çıkan konuların biri de sünnete ittibâın ehemmiyetidir.
Vedâ Hutbesinde Sünnete Bağlılık Vurgusu
Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Te‘âlâ’ya itaat, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e itaate bağlanmıştır. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) sırât-ı müstakîm üzere sabit kalabilmenin Kur’ân ve Sünnet’e bağlı kalmakla, Sahâbe-i Kirâm ve Ehl-i Beytin (Radıyallâhu Anhum)un sîretine tâbî olmakla mümkün olduğunu beyân etmiştir. Konuyla ilgili hadîs-i şerîfte, ahlâktan davranışa varıncaya kadar her konuda Sünnet-i Seniyye’nin hayata yansıması gerektiğini önemle vurgulamıştır:
“… Ey Müminler, benden sonra küfre dönmeyin, birbirinin boynunu vuran kâfirler haline gelmeyin. Size, sımsıkı sarıldığınız sürece asla hak yoldan uzaklaşmayacağınız apaçık dinî, ilmî, idârâ, siyâsî kuralları içeren Allah’ın kitabı Kur’ân’ı ve Rasûlü’nün sünnetini bıraktım. Bunlarla amel ediniz, davranışlarınıza Kur’ân ve sünneti yansıtınız. Bir de soyumdan yakınlarımı, Ehl-i beytimi bıraktım…” [1]
“Size iki şey bırakıyorum. (Bunlara tutunursanız) asla dalâlete düşmezsiniz: Allah’ın kitabı ve sünnetim. Bu ikisi (kıyamette) havz(ı kevserin yanın)a kadar ayrılmadan beraberce geleceklerdir.” [2]
Günümüzde “yaşam tarzı” olarak ifade edilen durumun bir mü’minin nazarında Sünnet-i Seniyye ile birlikte, ona uygun bir şekilde anlaşılması gerektiği de hadîs-i şerîflerde açıkça vurgulanmıştır: “…Kim benim sünnetimden (yaşama tarzımdan) yüz çevirirse benden değildir.”[3]
Kaydetmiş olduğumuz hadîs-i şerîf hususî mânâ açısından nikâh ile ilgili olsa da, umumî mânâ açısından hayatın her alanıyla ilgilidir. Hayatımızı tanzim edecek olan, Allah Te‘âlâ’nın dinidir. Bu dinin pratik hayata yansımasının öğrenilebileceği yegâne yol da Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yoludur. Bu yolu günümüzde fiilî olarak öğrenebilmek de bizlere Sünnet-i Seniyye’yi yaşama konusunda rehberlik eden mürşid-i kâmillerdir.
Sünnet-i Seniyye’nin hayatın tamamını kuşatma özelliği de hangi devirde ya da hangi coğrafyada yaşanırsa yaşansın zaman ve mekân üstü bir evrensellik anlamına gelmektedir. İnsanların Kur’ân-ı Kerîm’i anlama ve yaşama konusundaki birlik-beraberliği de Sünnet-i Seniyye’ye ittibâ ile sağlanmaktadır.
Dipnotlar
[1] Tirmizî, Menâkıb:32
[2] Hâkim, el-Müstedrek, 1/93
[3] Buhârî, Nikâh:1; Müslim, Nikâh:5